( 1785 / 1868 )
——————–
Asıl adı Veli’dir.
Dadaloğlu, konar – göçer Avşarlar arasında yetişmiş ve onların sözcüsü olmuş bir aşıktır – ozandır.
Dadaloğlu’nun şiirleri, yerleşik hayata geçmek istemeyen Türkmen oymaklarının sesi ve sözlü tarihi sayılabilir.
Dadaloğlu, çoğu savaşlar, çarpışmalar üzerine yazılmış şiirlerinde bu tarihi ve sosyal – toplumsal olayları işlemiştir.
Koşma, türkü, semai, varsağı, destanlar yazmış olan ama asıl kişiliğini türkülerinde gösteren şair, yazış bakımından Karacaoğlan’la Köroğlu’nu hatırlatır.
—–
( Koşma : Sazla okunmak için hece ölçüsü ile yazılmış, ilk kıtasının birinci, ikinci ve dördüncü dizeleriyle öteki kıtalarının dördüncü dizeleri birbiriyle, kalan dizeler de kendi aralarında uyaklı, konuları sevgi ve doğa olayları olan bir halk şiiri.)
( Türkü : Hece ölçüsüyle yazılmış ve halk ezgileriyle bestelenmiş manzume – şiirsel anlatı.)
( Semai : Sekizer hece ölçüsüyle yazılmış olan halk şiiri türü.)
( Varsağı :Güney Anadulu’da yaşayan Varsak Türklerinin söylediği koşma / hece ölçüsü ile
halk şiiri ) İ.Kulaçoğlu.
—–
Kul Mustafa mahlasını / takma ismini kullanan Aşık Musa’nın oğludur.
Dadaloğlu, Oğuzların 24 boyundan birisi olan Avşar boyundandır.
Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, araştırıcıların büyük bir kısmının tahminine göre 1785 de Kayseri’nin Tomarza ilçesinde doğmuştur.
Yaşamını Toros veya Nur dağlarında geçirdiği bilinmektedir.
—–
Eğitimi konusunda Saim Sakaoğlu;
“Kısacası o, şanslı bir konar – göçerin görebileceği bir eğitimi , büyüklerden elde edilebilecek bir eğitimi görmüştür.”
(Sakaoğlu 1980: 19)
—–
Avşar beylerinden Küçük Alioğlu ile Kozanoğlu’nun yanında katiplik – yazıcılık yaptı.
Şiirlerinde konar – göçerlik koşullarını , döneminde orta Anadolu’da egemen olan oymak kavgaları ve oymakların Osmanlı ile savaşlarını yansıtır.
Dili Anadolu Türkmen boylarının kullandığı halk Türkçesidir.
—–
Asıl ününü yiğitlik türküleri ile yaptı.
Yüz kadar şiiri sözlü kaynaklardan derlenerek günümüze kadar ulaştı.
—–
Dadal, Dadalı, Aşık Dadal, Dadanoğlu ve Dadaloğlu gibi mahlasları / takma isimleri kullanmıştır.
Bunlar arasında öne çıkanı ise Dadaloğlu olmuştur.
—–
* Bugün elimizde bulunan 130 kadar şiirinin tamamı HECE veziniyledir.
Bunların büyük bir kısmı Avşarlardan yapılan derlemelerle ortaya çıkmıştır.
Çok az bir kısmı da yazılı kaynaklarda / cönk ‘lerde bulunmuştur .
( Cönk : Saz şairlerinin, kendilerinin veya başkalarının şiirlerini derledikleri, uzunlamasına açılan, deri kaplı defter, sığırdili.) İ.K
—
* Dadaloğlu’nda sanat endişesi – kaygısı pek görülmez.
—
* Şiirlerinde işlenen konu ise büyük ölçüde Avşar oymağının yaşamıdır.
Bu genel çerçeve içerisinde sevda, yurt güzellemeleri, konar – göçer hayatı ön plandadır.
—–
Avşarların hayatında güzelle , at bir tutulur.
Bu atlar arasında ise en değer verileni kırattır.
* Dadaloğlu, kıratın yanında Avşar güzellerini de şiirlerinde işler.
—
* Şiirlerinde Atasözleri, deyim ve vecize / özlü söz – özdeyiş değerindeki sözlerin ayrı bir yeri vardır.
—
* Şiirleri arasında karşılıklı konuşma havası içinde söylenenler de vardır.
Bu şiirlerde Dadaloğlu ile Cerit Beyi konuşturulmaktadır.
—
* Dadaloğlu’nun şiirleri teknik açıdan sağlamdır.
Bir şairin gücünü, kelime dağarcığı ve ahenk / uyum unsurları oluşturur.
—
Dadaloğlu’nun şiirleri bölgenin diğer aşıkları – ozanları Karaca Oğlan ve Cingözoğlu Seyit Osman’la karıştırılmıştır.
Dadaloğlu, Hurşit ile Mahı Mihri hikayesini anlattığı için, bu hikaye onun tasnifi – sınıflandırılması gibi değerlendirilmektedir.
Ancak bunun gerçeklik payı yoktur.
Ayrıca Dadaloğlu’na mal edilen türkülerin hikayesi de (Gavur Kızı, Kıral Kızı, Emmi Kızı, İsa Güzeli, Avşarların Tecirli ve Ceridede Kavgası, Dadalı Bey, Avşarların Cadıoğlu’nun Askerleriyle Kavgası) zaman zaman halk hikayesi olarak değerlendirilmiştir.
Ancak bu parçalar da halk hikayesi olmayıp, hikayeli türkünün örnekleridir.
—–
Dadaloğlu’nun şiirleri üzerine pek çok çalışma yapılmıştır.
Bunlar arasında İsmail Görkem tarafından hazırlanan eser, profesörlük sunum tezi olup konuyla ilgili son önemli çalışmadır.
Dadaloğlu’nun doğumu gibi, ölümü de bilinmezlerle doludur.
Sözlü kaynaklar ise onun ölüm tarihini 1868 olarak verir.
Ancak ölüm tarihi de tahminden ibarettir – yaklaşık değerlendirmeden oluşur.
Buna göre onun ölüm tarihi, “19. yüzyılın ikinci yarısının ortalarına doğru olmalıdır” diyebiliriz.
(Kaynakça: Prof.Dr. Ali Berat ALPTEKİN, Türk Halk Şiiri)
Bilgi notu : İsmail Görkem , ‘’ Dadaoğlu bütün şiirleri ‘’ kitabında toplamıştır.
—————————-
Dadaloğlu Şiirlerinden
Örnekler:
—————————-
ASLIMI SORARSAN AVŞAR SOYUNDAN
Aslımı sorarsan Avşar soyundan
Ayrı düştüm aşiretten beyimden
Pınarbaşı’ndan da beş yüz evinen
Çıkıp da cana kıyanlardanım.
( aşiret : oymak )
—
Çekerim çileyi böyl’olsun bugün
Alırım mı sandın şol Kozan Dağın
Biz bir kurt idik de Bozoklu köyün
Ürkütüp sürüsün yiyenlerdenim.
—
Dadaloğlum der de böyle olmazdım
Gördüğüm günlerin birini görmezdim
Kavga kızışınca geri durmazdım
Meydanda kardaşa kıyanlardanım.
—–
HER SABAH SEYRAN GEZERKEN
Her sabah, her sabah seyran gezerken
Iras geldim selvi boylu fidana
Top top olmuş kirpikleri bölünmüş
Hoş benzettim samur kaşlar kemana.
( ıras : ip bağladım )
—
Al yanağın elmas m’ola kar m’ola
Capraz vurmuş düğmeleri dar m’ola
Acep mislin şu cihanda var m’ola
İnsem gitsem Hindistan’a Yemen’e.
—
Eliftir kirpiği İra’dır kaşı
Bu güzellik sana Mevla bağışı
Arasam cihanda bulunmaz eşi
Hiç mislin gelmemiş devr-i zamana.
—
Dadaloğlum der de, hubların hası
( hub : sevgi , güzel )
Ferhat’ın Şirin’i Mecnun Leyla’sı
Aklım eğlencesi gönlüm yaylasi
Bir yel esti başımdaki dumana.
—–
KALKTI GÖÇ EYLEDİ AVŞAR ELLERİ
Kalktı göç eyledi Avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eder ırağı / uzağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir.
—
Belimizde kılıcımız Kirmani
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman padişahın, dağlar bizimdir.
( kirmani : kale )
( temren : sivri uç )
—
Dadaloğlu’m birgün kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice koçyiğitler yere serilir
Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.
—–
YEDİ İKLİM DÖRT KÖŞEYİ DOLANDIM
Yedi iklim dört köşeyi dolandım
Meğer dünya her tarafta bir imiş
Ben dünyayi Al’Osman’ın sanırdım
Meğer dünya yüz sultanlık yer imiş.
—
İrili ufaklı insan piç oldu
Onlar doğdu geçinmesi güç oldu
Altı Arap atı şahbaz nic’oldu
Mamur sandım yalan dünya çürümüş.
—
Okuduğun tutmaz oldu alimler
Kalktı da adalet arttı zulümler
Terlemeden mal kazanan zalimler
Can verirken soluması zor imiş.
—
Kulak verdim dört koşeyi dinledim
Meğer gıybetimi eden coğ imiş
Çok yaşayıp mihnet ile ölmeden
Az yaşayıp dem sürmesi yeğ imiş.
—
Dadaloğlu’m der ki sözüm vasiyet
Benim sözümü dinleyene nasihat
Besmelesiz kazanılan piç evlat
O da dünyada ziyankar imiş.
—–
YİNE TUTTU GAVUR DAĞ’IN BORANI
Yine tuttu Gavur Dağ’ın boranı
Hançer vurup açarlardı yaramı
Sana derim Mıstık Paşa ereni
İçindeki bunca beyler nic’oldu.
—
Sabahaca kandilleri yanardı
Soytarılar fırıl fırıl dönerdi
Ha deyince beşyüz atlı binerdi
Sana inip konan beyler nic’oldu.
—
Ağlayı ağlayı Dadal’ım söyler
Vefasız dünyayı şu insan n’eyler
Bir yiğidi bir kötüye kul eyler
Şimd’en sonra yaşaması güç oldu.
—
YÜCE DAĞ BAŞINDA KAMBER TAY OLUR
Yüce dağ başında Kamber tay olur
Korkarım ki emeklerim zay’olur( boşa )
Sevda sevda derler üç beş ay olur
Bizim sevda senesini doldurur.
—
Arkını yaptım da suyu akmıyor
Kahpe felek hiç yüzüme bakmıyor
Çok yuva bekledim cücük çıkmıyor
Boş yuva bekleyen yoz kuşa döndüm.
( cücük : tomurcuk )
( yoz : soysuz , kısır )
—
Şu felekle bir oyuncak oynadım
Oynadım da oyunumda yenildim
Farzını kıldım sünnetinde yanıldım
Beş vakit namazı kılmışa döndüm.
—
Der Dadaloğlum da nedip n’etmeli
Sözlerimi birem birem tutmalı
Mirasçıya kalacak malı n’etmeli
Üç beş oğlan olmadıktan gerü.
—–
SANA DERİM HASAN KALESİ
Sana derim Hasan Kalesi sana
Alt yanında döğüş oldu, yön oldu
Yiğit olan yiğit çıktı meydana
Koç yiğitler arap ata bin oldu.
—
Akşamki gördüğüm şu kara düşler
Hesaba gelmedi kesilen başlar
Eyerlen atımı küçük kardaşlar
Hünkâr tarafından bize gel oldu.
—
Akşamınan ikindinin arası
Aldı beni şu düşmanın yarası
Ecel geldi ölmemizin sırası
Ağladı el-oba gözü kan oldu.
—
Dadaloğlu’m der ki belim büküldü
Gözümün cevheri yere döküldü
Üçyüz atlı ile cenge / savaşa çıkıldı
Yüzü geldi iki yüzü dön oldu.
—–
ILGIT ILGIT SEHER YELİ ESİYOR
Ilgıt, ılgıt seher/ sabah yeli esiyor
Gavur / inançsız dağlarının başı dumanlı.
Gönül binmiş aşk atına aşıyor
Bire beyler cünunluğun zamanı mı?
( ılgıt : yavaş )
( cünun : delilik )
—
Aşağıdan iskan / yerleşme evi gelince
Sararıp da gül benzimiz solunca
Malım mülküm seyfi gözlüm kalınca
Kaypak Osmanlılar size aman mı?
( Seyfi : kılıç şeklinde )
( kaypak : dönek )
—
Aşağıdan iskan evi geliyor
Bezirgânlar koç yiğide gülüyor
Kitabın dediği günler oluyor
Yoksa devir döndü ahir zaman mı?
( bezirgan : tüccar)
—
Aşağıda akça çığın ötünce
Katar başı mayaların sökünce
Şahlan ferman Türkmen ili göçünce
Daha da hey Osmanlı’ya aman mı?
—
Dadaloğlu’m sevdası var başımda
Gündüz hayalimde, gece düşümde
Alışkan tüfekle dağlar başında
Azrail’den başkasına aman mı?
—–
KOŞMA
Çıktım yücesine seyran eyledim
Cebel önü çayır çimen görünür.
Bir firkat geldi ki coştum ağladım
Al yeşil bahçeli Kaman görünür.
( cebel : yüksek tepe )
( firkat : ayrılık )
( kaman : dağların tepesi )
—
Şaştım hey Allah’ım ben de pek şaştım
Devrettim Akdağ’ı Bozok’a düştüm
Yozgat’ın üstünde bir ateş seçtim
Yanar oylum oylum duman görünür.
—
Biter Kırşehir’in gülleri biter
Çığrışır dalında bülbüller öter
Ufacık güzeller hep yeni yeter
Güzelin kaşında keman görünür.
( keman : yay , kavis )
—
Gönül arzuladı Niğde’yi, Boru
Gün günden artmakta yiğidin zârı
Çifte bedestanlı koca Kayseri
Erciyaş karşısında yaman görünür.
( bedestan : kapalı çarşı )
—
Dadaloğlu’m da der zatından zatı
Çekin eyerleyin gökçe kır atı
Göçmek değil bizim ilin muradı
Ak yare gitmemiz güman görünür.
( güman : istek )
—-
HER SABAH SEYRAN GEZERKEN
Her sabah, her sabah seyran gezerken
Iras geldim selvi boylu fidana
Top top olmuş kirpikleri bölünmüş
Hoş benzettim samur kaşlar kemana.
( ıras : ip bağladım )
—
Al yanağın elmas m’ola kar m’ola
Capraz vurmuş düğmeleri dar m’ola
Acep mislin şu cihanda var m’ola
İnsem gitsem Hindistan’a Yemen’e.
—
Eliftir kirpiği İra’dır kaşı
Bu güzellik sana Mevla bağışı
Arasam cihanda bulunmaz eşi
Hiç mislin gelmemiş devr-i zamana.
—
Dadaloğlum der de, hubların hası
( hub : sevgi , güzel )
Ferhat’ın Şirin’i Mecnun Leyla’sı
Aklım eğlencesi gönlüm yaylasi
Bir yel esti başımdaki dumana.
—–
YEDİ İKLİM DÖRT KÖŞEYİ DOLANDIM
Yedi iklim dört köşeyi dolandım
Meğer dünya her tarafta bir imiş
Ben dünyayi Al’Osman’ın sanırdım
Meğer dünya yüz sultanlık yer imiş.
—
İrili ufaklı insan piç oldu
Onlar doğdu geçinmesi güç oldu
Altı Arap atı şahbaz nic’oldu
Mamur sandım yalan dünya çürümüş.
—
Okuduğun tutmaz oldu alimler
Kalktı da adalet arttı zulümler
Terlemeden mal kazanan zalimler
Can verirken soluması zor imiş.
—
Kulak verdim dört koşeyi dinledim
Meğer gıybetimi eden coğ imiş
Çok yaşayıp mihnet ile ölmeden
Az yaşayıp dem sürmesi yeğ imiş.
—
Dadaloğlu’m der ki sözüm vasiyet
Benim sözümü dinleyene nasihat
Besmelesiz kazanılan piç evlat
O da dünyada ziyankar imiş.
—–
SANA DERİM HASAN KALESİ
Sana derim Hasan Kalesi sana
Alt yanında döğüş oldu, yön oldu
Yiğit olan yiğit çıktı meydana
Koç yiğitler arap ata bin oldu.
—
Akşamki gördüğüm şu kara düşler
Hesaba gelmedi kesilen başlar
Eyerlen atımı küçük kardaşlar
Hünkâr tarafından bize gel oldu.
—
Akşamınan ikindinin arası
Aldı beni şu düşmanın yarası
Ecel geldi ölmemizin sırası
Ağladı el-oba gözü kan oldu.
—
Dadaloğlu’m der ki belim büküldü
Gözümün cevheri yere döküldü
Üçyüz atlı ile cenge / savaşa çıkıldı
Yüzü geldi iki yüzü dön oldu.
—–
İdris Kulaçoğlu .