( Özenle okunmalı )
(1893 Rodos sancağı
/ 5.3.1934 Ankara )
Andımızın yazarı .
———————–
Asıl adı Mustafa Reşit Baydur.
Siyasetçi ve doktor.
2.- 3. – 4. dönem Aydın milletvekili.
19.9.1932 – 13.8.1933 arasında Milli Eğitim Bakanlığı yapmış, onun bakanlığı döneminde Üniversite Reformu gerçekleşmiştir.
Babası Mehmet Galip Bey ( Mahkeme reisi / başkanı ).
Annesi Rodoslu Münevver Hanım’dır.
Diplomat / büyük elçi Hüseyin Ragıp Baydur’un kardeşidir.
—-
İlk ve ortaokulu Rodos’ta okudu.
1911 de, Lise eğitimi sırasında İzmir‘e geldi İzmir’deki St. Jean Babtiste Kolleji’nde okudu.
1917 de , İstanbul Darulfünuna / üviversitesine bağlı Mekteb-i Tıbbiye’ye / Tıp okuluna giderek oradan doktor olarak mezun oldu ve asistanlığa başladı.
—-
lise yıllarında İkinci Meşrutiyet’in ( 23.7.1908 / 11.4.1920 ) getirdiği geçici özgürlük ortamında milliyetçi, hırslı ve heyecanlı bir genç olarak dikkatleri çekti.
İzmir’ de iken Meşrutiyet’in ( Padişah ve meclis döneminin ) Temmuz ayında ilan edilmesinden esinlenerek ‘’ Ferday-ı Temmuz / Temmuz’un geleceği – yarını ‘’, Tıbbiye’de ‘’ Hakikat / Gerçek ‘’ gazeteleri ile ‘’ Sivrisinek ‘’ adını verdiği bir karikatür dergisi yayımladı.
Tıbbiye’de Türk Ocakları’nın bir şubesini açmış, aynı zamanda öteki askeri okullardaki Ocak örgütlerinin müfettişliğini / denetleyiciliğini üstlendi.
Balkan Savaşının ikinci dönemine gönüllü olarak katıldı.
Bu savaşta yaralanmasına karşın Dünya Savaşında da gönüllü
yazılmış, bu kez de Erzurum’da hastalanarak geriye döndü. Bu
nedenlerle, Tıbbiye’yi ancak 1917’de bitirdi.
Fakülteye asistan oldu ama beğenmediği öğretim sisteminin
yenileştirilmesi için ‘’ Mekteb-i Tıbbiye / Tıp Okulu ‘’ adıyla bir broşür / küçük
kitap yayımladı , bundan sonuç alamayınca da istifa etmişti / görevini bıraktı.
—-
Köylere gerekli hizmetleri götürmek ve köy hekimliğini yaygınlaştırmak amacıyla 15 arkadaşıyla birlikte ‘’ KÖYCÜLER ‘’ adıyla bir demek kurmuştu.
—-
30.10.1918 de , Limni adasının Mondros Limanı’nda demirli Agamemnon zırhlısında Mondros Ateşkesinin imzalanmasından sonra işgalleri / zorla alımları
Protesto etmek / kabul etmemek – karşı çıkmak için düzenlenen İstanbul
mitinglerine / büyük toplantılara katıldı.
—-
( Bilgi notu :
Geminin adı tarihi açıdan çok önemlidir. Truva savaşındaki Mekadon kralının adıdır. İngilizler Osmanlılara tarihi hatırlatmaktalar.
Kurtuluş savaşımız sonrasında M.Kemal’ in şu sözü çok anlamlıdır;
‘’ Hektor’un öcünü aldım ! ‘’ ) İ.Kulaçoğlu.
—-
Yakın arkadaşı Dr. Lütfi Kırdar’ın ( 15.3.1887 / 17.2.1961 Doktor , devlet adamı, asker, Manisa ve İstanbul valisi, milletvekili ve sağlık bakanının aktardığına göre;
‘’ Damat Ferit ( 1853 / 6.10.1923 ) Hükümetine (4.3.1919 – 16.5.1919 da istifa etti – 19.5.1919 da 2. Hükümeti kurdu) karşı kaleme aldığı bir bildiriyi kendi elleriyle Polis Müdürlüğü kapısına yapıştırdı. ‘’
—-
Kurtuluş Savaşı döneminde Dr. Hasan Ferit Cansever ( 1891 / 20.6.1969 – Tıp doktoru ve yazar. Türk Ocakları’nın kurucularından ve genel sekreterlerinden ) ile birlikte Tavşanlı’da köy çalışmalarına başlamış, aynı zamanda Müdafaa-i
Hukuk örgütünün başkanlığını üstlendi.
Sakarya Savaşından (23.8.1921 – 13.9.1921 ) sonra Ankara’da Sağlık Bakanlığı Hıfz-ı sıhha dairesi yardımcılığına getirilmişti.
( Hıfız : muhafaza etmek – korumak.
Sıhha : sağlık.
Hıfzı sıhha : Sağlığı korumak . ) İ.Kulaçoğlu.
Lozan Antlaşması ( 24.7.1923 ) gereğince, Türkiye ile Yunanistan arasındaki nüfus değişimi – düzenlenmesi için kurulan ortak Mübadele Komisyonunda / karşılıklı değişim alt kurulunda görev aldı.
Mersin’de serbest hekimlik / doktorluk yaparken ‘’ Yeni Mersin ‘’ gazetesinin
başyazarlığını kabul etti , aynı zamanda ‘’ Yeni Adana ‘’ gazetesine :
1 – Anadolunun ve Türklüğün nasıl kurtarılacağı,
2 – Sağlık, kültür ve eğitim konularının nasıl çözüleceği sorunlarına ilişkin
makaleler / köşe yazıları yazmayı sürdürdü.
—-
** Temel sorunun köye gitmede ve köylüyü her yönde eğitmede
düğümlendiğini vurgularken, öğretmenlerin durumunu yansıtan
‘’ Maarif / eğitim ordumuzun İzmihlali / yıkılması – çökmesi ‘’ başlıklı yazısında
Sağlığında, sıhhatinde karnını doyurabilmekten mahrum / yoksun , hastalığında
ilaç parasını tedarikten aciz / bulmaktan kuvvetsiz , gece ve gündüz maişet /
geçinme belasıyla dertli bir zavallı insandan hangi akılla meslek aşkı
bekleyebiliriz ? “
diye bu önemli soruna dikkatleri çekmiştir.
—-
Atatürk 17.3.1923 de , Mersin’e geldiğinde Millet Bahçesinde düzenlenen
toplantıda söz alan genç doktor Milli Mücadele’nin / ulusal uğraşın zafere
ulaşmasından kaynaklanan ve biraz da ateşi mizacından / ateşli karakterinden –
huyundan gelen duygularla ;
—-
“Sizin karşınızda, zaferlerinizden bahsetmeye lüzum / başarılarınızdan konuşmaya gerek var mı ?
Grönland’daki Eskimolardan Afrika ‘nın yanık ve kızgın çöl!eri ortasında sam
yel!erinden / rüzgarlarından haber uman zencilere kadar herkes öğrendi.. “
diye başlayan bir hoş geldiniz konuşması yapmıştı.
—-
Bu arada, Mustafa Kemal’in ordu müfettişliğinden istifa ederken / denetleyiciliği görevinden ayrılırken açıkladığı ;
” Ulusun bağrında bir ferd-i mücahid / savaşımcı birey olmak .’’
nitelemesinden esinlenircesine;
‘’ Sen bu milletin yalnız müncisi / önderi ,yalnız bir halaskarı / kurtarıcısı ve
yalnız bir kahramanı değilsin, sen bunlardan daha çok büyüksün.
Sen bu milletin bir ferdisin / bireyisin.
Senin en birinci büyüklüğün bu milletin bir ferdi / bireyi olmakla iktifa /
yetinmen ve iftihar / övünmendir. ” demiştir.
—-
Atatürk halka seslenirken;
“Genç ve çok kıymetli / değerli doktorumuz Reşit Bey’in sözleri bence iki nokta-i nazardan / iki bakış açısından kabili taksimdir / bölünmesi uygundur.
Birincisi doğrudan doğruya kalbinin, vicdanının / yargılama kuvvetinin ve muhterem / saygıdeğer Mersin halkının vicdanının , benim kalbimdeki hissiyata tercüman olan hissiyatıdır / duyguları anlatan duyguları – sezişleridir.
Buna teşekkür ile iktifa edeceğim / yetineceğim .
Hakikaten muhterem / gerçekten saygı değer doktorun dediği gibi,
benim için dünyada en büyük mevki / makam ve mükafat / armağan milletin
bir ferdi / bireyi olarak yaşamaktır . ‘’
diyerek onu taktir ettiğini belirtmişti.
—-
Ayrıca, Reşit Galip’in burada ele aldığımız mektubunda açıkladığına göre
Atatürk, kendisine yakında valilik ya da milletvekilliği gibi önemli görevler
üstlenebileceğini söylemişti.
Bu geziye katılmış olan İsmail Habib Sevük, Ankara’ya dönüş yolunda
Atatürk’ün Reşit Galib’in Mersin’e mutasarrıf olarak
atanmasını istediği fakat oradan alacağı maaşın serbest hekimlik gelirinden
daha az olacağı anımsatıldığında bundan vazgeçtiğini aktarmaktadır.
—-
( İsmail Habib Sevük : 1892 / 17.1.1954 Yazar, edebiyat tarihçisi, gazeteci, siyasetçi. Kurtuluş Savaşı boyunca Anadolu’da çıkarılan çeşitli gazetelerde Milli Mücadeleyi – uğraşı destekleyen yazılar kaleme aldı. Cumhuriyet döneminin ilk edebiyat tarihi kitabı olan “ Türk Teceddüt – yenilik Edebiyatı Tarihi ” adlı eserin yazarıdır. )
—-
2 yıl sonra General İzzettin Çalışlar ( 1882 / 20.8.1951 asker ve siyasetçi ) Aydın
milletvekilliğinden İstifa edince / ayrılınca Reşit Galip ara seçimde aday
gösterilmiş ve 1925 başlarında TBMM üyeleri arasına katılmıştı.
Atatürk, çalışmalarını övgüyle izlediği için daha 1921′ de
‘’Hakimiyet-i Milliye / ulusal egemenlik ‘’gazetesinin başyazarlığına getirdiği
Hüseyin Ragıp’tan sonra onun küçük kardeşine de yönetimde önemli bir görev vermişti.
—-
Reşit Galip, milletvekilliğinin ilk aylarında 2 olay oldu.
* Bunlardan ilki Ardahan milletvekili Halit Karsıalan’ın Meclis içinde Ali Çetinkaya’nın tabancasından çıkan kurşunla yaralanıp hayatını yitirmesi ve ikincisi de etkisi yıllar boyu sürecek olan Şey Sait ayaklanması idi.
9.2.1925 günkü olayda Karsıalan’a ilk tıbbi müdahaleyi / tedaviyi Reşit Galip
yapmış fakat yaralı kurtarılamamıştı.
* Diğeri 13.2.1925 Şeyh Sait ayaklanmasıdır.
Fethi Okyar kabinesinin çekilmesiyle yeniden başbakanlığa atanan İsmet
İnönü’nün girişimiyle Takrir-i Sükun / Huzurun sağlanması yasası kabul edilmiş
ve biri Ankara’da ve diğeri ayaklanma bölgesinde olmak üzere 2 istiklal /
bağımsızlık Mahkemesi kurulması kararlaştırılmıştı.
Mart’ta Meclis’te yapılan seçimlerde de Reşit Galip, Ali Çetinkaya
başkanlığındaki Ankara istiklal Mahkemesi üyeliğine seçilmişti.
—-
Reşit Galip Atatürk’ün devrimci atılımlarda görev alabilecek bir kişi olarak yakın çevresinde bulunmuştu.
Yine mektuptaki anlatımına göre, İş Bankasının kuruluş yıldönümü için Gazi Orman Çiftliği ‘nde düzelenen törende Atatürk onu yanındakilere ;
—
” Bu hem doktordur, hem siyaset doktorudur, hem edebiyat
doktorudur ve güzel arkadaştır” diye tanıtmıştı.
—
Kızılay Balosunda ise ;
“Beni dinleyiniz! Bunu Mersin ‘de
buldum. Mühim bir gün gelecek, Doktor iş başına geç diyeceksiniz ve bu
adam iş görecek!” diye ondan övgüyle söz etmişti.
—
Reşit Galip, Atatürk’ün 1927 yazında Dolmabahçe Sarayında kendisi için ;
“Ben bu doktoru çok severim! ” dediğini de eklemektedir.
—-
TBMM’nin 1. Kasım’da yeni çalışma yılına başlamasından sonra bazı nedenlerle
Atatürk’le ilişkilerinde bir soğukluk başlamış ve Çankaya’ya çağrılmaz olmuştu.
15.12.1927 de kaleme aldığı ve “Huzur-ı Devletlerine / Yüce katınıza ‘’ diye
başlayan ve 12 sayfayı bulan bu uzun mektubunda, kendisinin kabul
edilmemesine neden olduğunu sandığı Meclis koridorlarındaki bazı konuşmalar
üzerinde durmakta, bunların Başbakan İsmet İnönü’ye yanlış yorumlanarak
aktarılmış olabileceğini belirtmekte ve bununla ilgili bazı açıklamalarda
bulunmaktadır.
—-
Milliyetçi tutkuları ile bağlı olduğu Türk Ocakları’nın 23.4.1930 günkü
kurultayında “Türk tarihini ve uygarlığını bilimsel bir biçimde incelemek için”
için oluşturulan 16 üyeli Türk Tarih Heyeti’ne seçilmiş ve bu kurulun Genel
Sekreterliğine getirilmişti. Aynı zamanda, Atatürk’ün isteğiyle yeni kurulan
muhalefet / karşıt partisine katılmıştı.
—-
Atatürk’ün çok önem verdiği tarih çalışmalarına öncülük edecek bu
kurul, Ocakların 10.4.1931 de kapatma kararı alması üzerine varlığını
15.4.1931 de kurulan Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti / Türk Tarih Kurumu )
İçerisinde sürdürmüştü.
Söz konusu kurul çalışmalarını çoğu kez Atatürk’ün de katıldığı toplantılarda
sürdürdüğünden Reşit Galip te yeniden Cumhurbaşkanının yakın çevresi
içerisinde yer almıştı.
Örneğin ;
Cumhurbaşkanı yaverlerince tutulan Nöbet Defteri, 1931 sonbaharından
başlayarak Reşit Galib’in sık sık Çankaya’da Cumhurbaşkanının konukları
arasında yer aldığını göstermektedir.
O, kurulun genel sekreteri olarak ilk aşamada Türk Tarihinin Ana Hatları adıyla
yayımlanmasına karar verilen araştırmanın Etiler / Hititler bölümünü Mehmet
Saffet’le birlikte yazmayı üstlenmişti.
—-
2.7. 1932 de toplanan Birinci Türk Tarih Kongresinde ateşli bir dille Türk Tarih
Tezi ‘ni savunmuş ve ‘’ Türk Irk ve Medeniyet Menşeine – kaynağına Umumi –
genel Bir Bakış ‘’ adlı bir de bildiri sunmuştu.
Türk tarihinin efsanelerden ve yanlı suçlamalardan kurtarılması, Türk sanat
ve uygarlığına önem verilmesi zamanının geldiğine işaret ederek
“Türk tarihine asırlardır katran yağdıran yerli ve yabancı taassup / aşırı bağlılık –
bağnazlık bulutlarını paralıya paralıya dağıtacak, Türk tarihi Ergenekon ‘dan
çıkacaktır.” demiştir.
—-
1930 Temmuz’unda izinli olarak yurda gelen Paris Büyükelçisi Fethi
Okyar Yalova’da bulunan Atatürk’ü ziyarete gittiğinde Reşit Galib’i tarih
kurulunun öteki üyelerinden Yusuf Akçura ve Samih Rıfat’la beraber
Cumhurbaşkanı ile çalışırken görmüştür.
—-
19 Şubat 1932′ de
14 Halkevi’nin açılması nedeniyle düzenlenen törende ;
Halkevleri’nin kültür alanında çok önemli bir atılım olduğunu vurguladıktan
sonra her halkevinde oluşturulması öngörülen şube ya da kollar hakkında
açıklamalarda bulundu.
‘’
* Türklerce kutsal sayılan ‘’ 9 ‘’ rakamından esinlenerek halkevlerinde
oluşturulacak kol sayısının ‘’ 9 ‘’ olması.
* Kollara Dil,Edebiyat, Tarih-Güzel Sanatlar-Temsil (Tiyatro ve seyirlik oyunları) –
Spor – Sosyal Yardım – Halk Dersaneleri ve Kurslar– Kütüphane ve
Yayın – Köycülük – Müze ve Sergi diye adlar vermenin ve onlara yüklenen
görevlerin Atatürk’ün benimsediği ve CHP programında öngörülen ilkelere
dayandığı kadar Reşit Galib’in de öteden beri üzerinde durduğu, halk sağlığı,
eğitim, öğretim ve köylere hizmet götürülmesiyle örtüştüğü görülmektedir.
—-
Türk Dili Tetkik Cemiyeti (l936’dan sonra Türk Dil Kurumu) kurulduğunda,
Hüseyin Kazım Özdilci’nin çıkarmakta olduğu ‘’ Öz Dilimiz ‘’ adlı derginin
başyazarlığını kabul etmiş olan Reşit Galip, Türkçe’nin ulusal ve aynı zamanda
bir bilim ve kültür dili düzeyine çıkartılmasını öngören bu kuruluş içinde de yer
aldı.
—-
Reşit Galip’in karakter yapısını bize gösteren olaylardan birisi :
—-
Reşit Galib’in Dolmabahçe’deki bir akşam yemeğinde,
Atatürk’e öğretmenlik yapmış olan Milli Eğitim Bakanı Esat Sagay’ı ( 1.1.1874 /
22.5.1938 Devlet adamı . Erkanıharbiye / General aşamasındaki askerler okulu
sınıflarına tabya öğretmeni oldu. Mustafa Kemal’e hocalık etti.) eleştirmesi
Çankaya ile olan ilişkilerini kısa bir süre de olsa gölgelemişti.
—
1932 ilk aylarında bir akşam yemeğinde kız öğrencilerin kısa etek, kısa çorap ve
kısa kollu kazak giymelerinin doğru bulmayan ve bayan öğretmenlerin Ankara
Halkevi’nde sahneye çıkmalarını yasaklayan Esat Bey’in davranışını gericilik diye
suçlayınca, Atatürk bu konunun daha sonra tartışılmasını önermişti. Fakat Reşit
Galip, Bu sofrada inkılaplan / devrimleri zedeleyecek icraattan bahsedilmesi /
uygulamalardan konuşulması küstahlıktır / terbiyesizliktir diye sert bir yanıt
verdi.
Bunun karşısında Atatürk kendisini ;
“Yorgun görünüyorsunuz, gidip istirahat edebilirsiniz / dinlenebilirsiniz !” diye
uyarmıştı fakat o, daha da alevlenerek ;
“Burası milletin sofrasıdır, kovulmamalıyım. Kendimi iyi hissediyorum,
kalkmam” diye dikleşmişti.
Bu durum karşısında Atatürk ;
“O halde biz kalkalım, masayı Beyefendiye bırakalım! “
diyerek odasına çekilmişti. Diğer konuklar da kalkınca tek başına kalan Reşit
Galip, o gece bir koltukta sabahlamıştı.
Ankara’ya dönebilmek için de Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Tevfik
Bıyıklıoğlu’ndan 25 lira borç almak zorunda kalmıştı.
—
Bu çatışmanın Reşit Galib’in ateşin yaradılışından kaynaklandığı
kuşkusuzdu. Çankaya sofrasında bulunanlardan Vasfi Zorlu, Reşit Galib’in
Atatürk tarafından sevilen bir genç olduğunu belirtirken onu “evin şımarık
çocuğu” olarak nitelemekte ve ” herşeyi söyler, hoş görürdü Atatürk onu”
diye eklemektedir.
Onun yalnız başına kaldıktan sonraki durumunu öğrenen Atatürk;
“Cebinde beş parası yok ama karakterinden hiç taviz vermiyor “
diyerek dolaylı da olsa davranışını beğenmişti.
Çok geçmeden de olsa Esat Bey Milli Eğitim Bakanlığından istifa etmiş ve yerine
Reşit Galip getirilmişti. (19.9.1932)
—-
26.9.1932 de Dolmabahçe’de Atatürk’ün huzurunda toplanan
Birinci Türk Dili Kurultayı ‘nın açılış konuşmasını yapan Başkan Samih
Rıfat’tan sonra ilgili bakan olarak söz alan Reşit Galip, böyle bir
örgütlenmenin nedenlerini ;
—
Onyedi milyon Anadolu Türk’ü içinde ancak yüzde 10 na varabilecek bir
zümrenin / topluluğun anlayabildiği dile Türkçe denmez.
Selçuklulardan beri sekiz asır süren şaşkın inat ile, şuursuz ve kozmopolit
bir dalaletle / aymazlıkla Türkçe, bizzat Türkler tarafından ölüm çukuruna
sürüklendi.
Çok defa, hiç bir mecburiyet / zorunluluk olmaksızm kapitülasyon bağışlayan
Osmanlı diplomatlan gibi, Osmanlı müellifleri / yazarları , şairleri, edipleri,
alimleri de yabancı ele geçirmesine karşı Türk dilinin kapısını ardına kadar
açtılar. Böylece dilimiz Türkçe olmaktan çıktı…
Son 22 yıllık Türkçülük cereyanının – akımının gittikçe artan ve genişleyen saflaştırma gayretlerine / çabalarına rağmen bu dil hala Türkçeleşmedi ” diye özetlemiştir.
Arkasından Türk ulusuna bilimi ve kültürü, halkın da anlayabileceği ortak bir
dille sunmak gerektiğini belirterek, bunun için ilk aşamada Anadolu halk dilinde
yaşayan ve 80 bin kadar olduğu sanılan sözcüklerin temel alınabileceğine,
eksikliklerin de eski yazma eserlerden ya da başka Türkçe lehçelerinden
taranacak sözcüklerle giderileceğine işaret etmiştir.
14. Kurultay devam ederken basına yaptığı açıklamada ise, kuşkusuz
Atatürk’ten aldığı destekle, halk dilinde yaşayan sözcüklerin 6 ay gibi kısa
sürede derlenmesine çalışılacağını başta Milli Eğitim aile olmak üzere tüm
devlet kuruluşlarının buna yardımcı olacaklarını ayrıca bir Osmanlıca-Türkçe
Sözlük hazırlanacağını, öte yandan kurumdaki bilimsel heyetlerin de özellikle
terimler üzerinde durup buna ilişkin kuralları saptayacakları açıklamıştır.
15. Bakan olarak, ” Türk Dili Söz Derleyicilerine ” başlığıyla yayımladığı
genelgede ;
Türkçe’nin aslında varolan zenginliğini ortaya çıkarmanın zorunlu olduğunu
belirterek onları Atatürk’ün Maarif Ordusu dediği kurtarıcı orduda görev almaya çağırdı.
Gerçekten de yurt çapındaki Söz Derleme çalışmaları öğretmenlerin yurt
düzeyinde bu çabaya yürekten katılmaları ile sürdürülebilmişti. Bir süre
sonra kurucu Başkan Samih Rıfat vefat ettiğinde (3.12.1932), Reşit
Galip, kurum tüzüğünün 4. maddesine göre, o zamana kadar “Onursal
Başkanı” bulunduğu Türk Dil Kurumu Başkanlığını da üzerine almıştı.
Kurumda kendisiyle birlikte çalışan İbrahim Necmi Dilmen’in ( 1.1.1887 /
5.3.1945 Dil bilimci ve edebiyat tarihçisi nin ) belirttiğine göre, derin bir dil
bilgini olmamasına karşın sezgisi ve zıt / karşıt düşünceleri ortak bir doğrultuda
birleştirme yeteneğiyle dil devriminde “inançlı bir işadamı” rolü oynamıştır.
—-
Bir ülkü ve ideal adamı olan Reşit Galip, ‘’ Milli mefküre / Ulusal Ülkü
parolası ‘’ başlıklı yazısında Atatürk’ün öncülüğünde saptanan 6 ilke’nin,
Türk ulusunun ” Medeniyet / uygarlık safında en ileri olmak ” yolundaki
istencinin ve özleminin yansıması olduğunu vurgulayarak bunların gerekçelerini
ve amacını açıklamaya çalışmıştır.
Ona göre, yeni devlette devlet başkanlığı hanedana ya da anayasa ile verilen
verasete dayanmadığı için Türk ülkücülüğü doğal olarak Cumhuriyetçi olacaktı.
Türk ulusunun refah ve saadeti için çalışma bütün insanlığa da hizmet etmek
olduğundan bu ülkü Milliyetçi demektir.
Halkçılık , ulusu sınıflara bölmeden bütün cihazları ve hücreleri sağlıklı normal
bir vücut olarak ileri götürme ve yükseltme amacına yönelikti.
Türk ulusunun binlerce yıl onurla tuttuğu en ileri sırdan bir kaç yüzyıldır
geri atan siyasal nedenlerin en suçlusu, din ile dünya işlerinin muhafazakarlık /
tutucu ve taassup / bağnazlık lehine birbirine karıştırılması olduğu için
Laiklik devrim ilkeleri içinde büyük önemle yer almıştı.
Devletin ve bireyin çalışma alanları belirli sınırlar içinde ayrılmakla birlikte,
kaybedilmiş olan zamanın çabuk kazanılması için bütün devlet güçlerinin
gerekli alanlarda ulusal yükseliş amacı emrine verilmesi gerektiğinden
Devletçilik ilkesi benimsenmişti.
—-
Sonunda , devrimciliğin dinç ve atılgan ruhu hasta, gerici ve
kararsız olan evrimci gelişimi ruhla sürekli çarpışma halinde olmadıkça
dünya yürüyüşünde ön sıraya geçme olanağı bulunmadığından Gazi Mustafa
Kemal kuşağı Devrimci olmuştu.
Bu değerlendirmelerden sonra Reşit Galip yazısını Türk devrimi
Ülkücülüğünün cennetine ancak topluma samimi ve özverili ruhla hizmet
etmek yolundan girilebileceğini belirtmekteydi.
—-
Bütün bunlar için yeni kuşakların bu ideallere ve ilkelere inanmış
Aydınlar olarak yetiştirilmesi gerekirdi.
Bu görev de Milli Eğitim Bakanlığına düştüğünden Reşit Galip ilkokuldan
başlayarak öğrencilere bu ruhu aşılamaya yönelmişti.
Cumhuriyet 10. yılını doldururken 23.4.1933 sabahı çocuklarına kendi yazdığı
bir andı okutmuş ve o gün Çocuk Haftasın açış konuşmasında da bu metni
tekrarlayarak şunları söylemişti:
—–
“Güzel yüzlü , güzel özlü Türk yavruları !
Türklüğün büyük yarını sizin görünüşte mini mini, dayanıksız fakat hakikatte / gerçekte acun / evren yapısı kadar sağlam ve dayanıklı omuzlarınızdadır.
Bunu düşünün, bilin, anlayın ve bir an bile unutmayın!
Size bugün şu işi veriyorum.
Bayram biter bitmez, mekteplerinize / okullarınıza döndüğünüzde ilk günden
başlayarak birinci derse girdiğiniz zaman sıniflarınızda hep birden ve her gün şu
sözleri tekrarlayacaksınız:
—–
‘’
Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam:
Küçükleri korumak,
Büyüklerimi saymak,
Yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir.
Ülküm:
Yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun! “
—–
Ey Büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime and içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun!”
30.8.1972 de sonuna “Ne mutlu Türk’üm diyene!” de eklenmiştir.
—–
Bu konuşmanın ardından Bakanlıkça yayımlanan bir genelge ile
Cumhuriyet’in 10. yılından başlayarak okullarda her gün hep bir ağızdan
okunan bu and / yemin , ne yazık ki son yıllarda yanlış yorumlamalar
yüzünden gereken ciddiyetle uygulanmaz olmuştur.
—-
3.5 . 1933’te TBMM’ce kabul edilen yasaya göre, Darülfunun 31.
Temmuz tarihiyle kapatılıp yerine 1 Ağustos’tan geçerli olmak üzere
İstanbul Üniversitesi kuruluyordu.
—-
Bakanlıktan ayrıldıktan sonra, Keçiören’deki evinde zengin kitaplığında
incelemee dalan Reşit Galip, bir ara gittiği İstanbul’ da bir deniz kazası
geçirmişti. Kalamış koyunda denize giren kızlarından küçüğü suya
gömülünce sandaldan denize atlayarak onu kurtarmış ama bu kez kendi
sandalları devrilmişti. Etraftan yetişenler onları kurtarınıştı fakat Ankara’ya
döndüğünde, rahatsızlığı zatürreye dönüşmüştü. Tedavi görmesine karşın
kurtulamamış ve henüz ’42’ yaşında iken 5 Mart 1934’de hayata gözlerini
yummuştu. Cenaze törenine çok büyük bir kalabalık katılmış ve Cebeci
mezarlığnda toprağa verildi.
————
Kaynakça
————
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/782332
Atatürk’ün Söylev ve DemeçIeri, II
Aybars Ergün, İstiklal Mahkemeleri, İzmir: ı988
Birinci Türk Dili Kurultayı, İstanbul: ı933.
Birinci Türk Tarih Kongresi, Ankara: 1932.
Bozdağ İsmet, Atatürk’ün Sofrası,
Elman Şevket, Dr. Reşit
Kal Nazmi, Atatürk’le Yaşadıklamu Anlattılar,
Metin, Atatürk Araştlrma Merkezi Dergisi, c.I s.l
Okyar Fethi, Üç Devirde Bir Adam Galip,
Soyak H. Rıza, Atatürk’ten Hatıralar
————
Anlatı , Cumhuriyetin kuruluş yılları bilgisi oldu.
Reşit Bey , Türklük duygusu ile coşkulu , çok zeki ve ileri düzeyde bir konuşmacıdır.
Bana göre tek olumsuzluğu sert karakterli ve sözünü esirgemeyen yapısı .
Yaşamını ve düşüncelerini hazırlarken , her sözcükte bu coşkuyu hissettim.
Türk insanının tanıyıp , bilmesi gereken değerlerimizdendir.
Ruhu ŞAD / sevinçle dolsun.
İ.Kulaçoğlu.17.3.2021 . Çalışma odam . 00 : 30