Atatürk İlkeleri, çağdaşlaşma yönünü belirleyen ve Atatürk Devrimleri’ni
oluşturan düşüncelerdir.
Atatürkçü Düşünce Sistemi içinde birbirine bağlı bir bütün oluşturan Atatürk
İlke ve Devrimleri, Türkiye’yi çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırabilmek için
bilimsel düşünceyi esas alan aklın ve mantığın çizdiği yollardır.
Bu nedenle Atatürk ilke ve devrimlerinin temelinde yapıcı olup doğruya ve
yararlı olana yönelmek vardır.
Atatürk İlkeleri, başlangıcından beri Türk Devrimi içinden doğmuş ve onun
uygulamalarına yön vermiştir.
Atatürkçülük konularını araştıran bilim adamları bu ilkeleri Temel İlkeler ve
Bütünleyici İlkeler olarak iki başlıkta toplarlar.
Bu ilkeler, Atatürk’ün devlet anlayışına hakim / eğemen olan ulus devlet, tam
bağımsızlık, ulusal egemenlik ve çağdaşlaşma hedefinden kaynaklanmaktadır.
Atatürk İlkeleri, önce dönemin tek partisi olan Cumhuriyet Halk Fırkası’nın
program ilkeleri olarak benimsenmiştir.
1937’de çıkarılan bir kanunla 1924 Anayasası’na eklenen ilkeler, bu uygulama
ile hukuken Türk ulusuna mal edilmiştir.
Konu başlıkları ;
——————–
1- Temel ilkeler
——————
* Cumhuriyetçilik
* Milliyetçilik
* Halkçılık
* Laiklik
* Devletçilik
* Devrimcilik / inkılapçılık
2 – Bütünleyici ilkeler
—————————
* Ulusal bağımsızlık
* Ulusal birlik
* Çağdaşlık
* İnsanlık sevgisi
* Akılcılık
* Ulusal egemenliktir.
————————
Temel ilkeler
CUMHURİYETÇİLİK
————————
Cumhuriyet ;
Egemenliğin halkta olduğu devlet yönetimi demektir.
Cumhuriyet, demokrasinin bir uygulama şekli olup halkın kendi kendini
yöneterek, yönetimde söz sahibi olduğu rejim demektir.
Cumhuriyetçilik ise ;
Devlet yönetiminde cumhuriyetin bulunması demektir.
Arapçada halk demek olan “cumhur” kelimesinden gelir.
Bu bakımdan, halk ve yönetim kelimelerinin bir araya geldiği “demos” ve
“kratos”, yani demokrasi sözcüğünün eş anlamlısı kabul edilebilir.
Atatürk, Cumhuriyet için;
“ Türk milletinin karakter ve adetlerine en uygun olan idare ” ifadesini
kullanmıştır.
Cumhuriyet yönetimi 1923 yılından itibaren anayasaya eklenmiştir ve
anayasanın birinci maddesidir.
Anayasanın ikinci maddesinde de cumhuriyetin nitelikleri belirtilmiştir.
Buna göre, Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.
Atatürk demokratik cumhuriyeti benimsemiştir.
Bununla ilgili olarak ;
“Demokrasinin tam ve en belirgin şekli cumhuriyettir” demiştir.
Aynı zamanda Atatürk, cumhuriyeti Türk gençliğine emanet ederek ülkenin
sürekli yenileşme ve çağdaşlaşma içinde olmasına çalışmıştır.
————————–
Kavramın gelişimi
————————-
Ali Suavi, Namık Kemal ve başka Genç Osmanlılar özellikle Amerikan ve Fransız
devrimlerinin de etkisiyle sultanın otoritesini kısıtlayacak bir rejim talep
ediyorlardı / istiyorlardı.
Özellikle 2. Abdülhamit döneminde ( 31.8.1876 / 27.4.1909 )Fransız
düşünürlerinin görüşleri Jön Türkler arasında geniş ölçüde yayıldı.
Atatürk de bu oluşumun bir parçasıydı. Atatürk’e kadar reform
/ iyileştirme düşüncesi , meşrutiyet / padişah veya kral ve meclis düşüncesinin
ötesine geçmemişti.
Cumhuriyet düşüncesinin gelişme fırsatı bulması özellikle Birinci Dünya Savaşı’nı
izleyen dönemde oldu. Savaştan sonra Rusya, Almanya ve Avusturya gibi
imparatorluklar yerlerini cumhuriyet rejimlerine bıraktı.
1918 de Azerbaycan ilk Müslüman cumhuriyet olarak kuruldu.
Rusya’daki diğer Müslüman halklar da kendilerini cumhuriyet olarak ilan etti.
Cumhuriyet düşüncesi böylece bütün Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya yayıldı.
—–
Atatürk’ün cumhuriyet kurma tasarımını ne zaman planlamaya başladığı tam
olarak bilinmemektedir.
Buna karşın, daha 1919 daki milliyetçi toplantıların raporlarına bakarak
bağımsızlık mücadelesinin / uğraşının başından başlayarak Atatürk’ün
cumhuriyetçi düşüncelerden etkilenmiş olduğu söylenebilir.
Ancak sultanlığa ve halifeliğe bağlılığın kuvvetli olması nedeniyle Atatürk ve
onun gibi düşünenler , düşüncelerini gerçekleştirmek için beklemek zorunda
kaldılar. Cumhuriyet, saltanatın kaldırılmasından ( 1.11.1922 ) neredeyse bir yıl
sonra ilan edildi. ( 29.10.1923 )
——————
MİLLİYETÇİLİK
——————
Ana madde: Atatürk milliyetçiliğidir.
Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı kültür milliyetçiliğidir.
Irkçılığı ve ümmetçiliği reddeder.
Türk milletinin mutluluğu, birlik ve beraberliği için çalışmaktır.
Atatürk’e göre millet ;
Geçmişte bir arada yaşamış, bir arada yaşayan, gelecekte de bir arada yaşama
inancında ve kararında olan, aynı vatana sahip, aralarında dil, kültür ve duygu
birliği olan insanlar topluluğudur.
Atatürk ve Türk ulusu sayesinde Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve bu sayede
milliyetçilik ilkesi de ortaya koyulmuştur.
M KEMAL’in ‘’ MİLLİ SİYASET ANLAYIŞI ‘’ Müdafaa-i hukuk öğretisinin
MİLLİYETÇİ’liği ile ondan sonra oluşturulmuş Turancı , batı ve Amerikan
milliyetçiliğinin bir ve aynı olmadığını burada belirtmemiz gerekir
düşüncesindeyim .
———-
Bunu da en doğru şekilde onun sözleri ile ortaya koyabiliriz !!
NUTUK / SÖYLEV’DEN ;
———-
‘’ Bizim açık ve uygulama niteliği gördüğümüz öğreti ‘’ MİLLİ SİYASETTİR ‘’.
Milli siyaset dediğimiz zaman kasdettiğimiz mana şudur ;
Ulusal sınırlarımız içinde , her şeyden önce KENDİ GÜCÜMÜZE / sahip
olduğumuz ve yarattığımız olanaklara dayanarak varlığımızı koruyup ,
memleketin gerçek MUTLULUK ve İMARINA çalışmaktır .
—–
Gerçi bize milliyetçi derler ama biz öyle milliyetçileriz ki , bizimle işbirliği yapan
bütün milletlere hürmet / saygı ve riayet ederiz / uyarız.
Onların milliyetçiliklerinin bütün icaplarını / gerekenlerini tanırız .
—–
Bizim milliyetçiliğimiz herhalde bencilce / yalnız kendini düşünen, kendi
çıkarlarını herkesinkinden üstün tutan, ve mağrurca / kendini beğenmiş –
gururlu bir milliyetçilik değildir ! ‘’
———-
Görüleceği üzere ULUSAL SİYASETİN ‘’ ırkçı ‘’ nitelikleri olmadığını , hümanist /
insancıl bir milliyetçilik olduğunu 1920 ve 1937 de ki konuşmalarında çok açık
ve net ortaya koymuştur !
—–
1920 de meclisin niteliğini tanımlamıştır ;
‘’ Yüksek meclisimiz oluşturan kişiler yalnız Türk değildir , yalnız Çerkez değildir ,
yalnız Kürt değildir , yalnız Laz değildir , fakat hepsinden oluşmuş Müslüman
ögelerdir .
İçtenlikli bir toplamdır .
Şu halde , bu yüksek heyetin temsil ettiği / birinin veya bir topluluğun adına
davrandığı , hukukunu , hayatını , şeref ve şanını kurtarmak için azmettiğimiz
emeller / kesinlikle yapılmasına karar verilen istekler , yalnız bir İslam unsuruna
ait değildir , çeşitli İslam öğelerinden oluşmuş bir kütleye / bütüne aittir! ‘’
——
1937 de ;
‘’ Bütün dünya milletleri aşağı , yukarı akraba olmuşlardır ve olmakla
meşguldürler / uğraşı içindeler.
Bu itibar / saygınlık – güvenilir olma ile insan mensup / ait – bağlı olduğu
milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar , bütün dünya milletlerinin
huzur ve refahını / gönençini – bolluk, rahatlık ve varlık içinde iyi yaşamalarını
düşünmeli , kendi milletinin mutluluğuna ne kadar değer verirse , bütün dünya
milletlerinin mutluluğuna hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır! ‘’
————————————
ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ ;
————————————
İnsancı olan , insanlığı temel alan ve bütün ırk , dil , din farklılıklarını reddeden
/ kabul etmeyen bir milliyetçiliktir.
————–
HALKÇILIK
————–
Halkçılık ilkesi, ulusal egemenliği ön planda tutar ve demokrasiyi benimser.
Devlet, vatandaşın refah ve mutluluğunu amaçlar.
Vatandaşlar arasında iş bölümü ve dayanışmayı öngörür.
Ulusun devlet hizmetlerinden eşit bir şekilde yararlanmasını sağlar.
Atatürk’ün halkçılık ilkesinden anlaşılan ;
Toplumda hiçbir kimseye, zümreye ya da herhangi bir sınıfa ayrıcalık tanınmamasıdır.
Bütün herkes kanun önünde eşittir.
Halkçılık ilkesine göre;
Hiçbir kimse başkalarına karşı din, dil, ırk, mezhep veya ekonomik açıdan üstünlük sağlayamaz.
—–
Halkçılık, Mustafa Kemal tarafından kurulan Cumhuriyet Halk Partisi’nin
programında şu şekilde tanımlanmıştır:
“Bizim için insanlar yasa önünde tamamen eşit işlem görmek zorundadır.
Sınıf, aile, fert arasında bir ayrım yapılamaz.
Biz, Türkiye halkını çeşitli sınıflardan oluşan bir bütün olarak değil, sosyal
yaşamın gereksinimlerine göre çeşitli mesleklere sahip olan bir toplum olarak
görmekteyiz.“
Kadın-erkek eşitliği konusunda gerekli önlemlerin alınmış olması; öğretim
birliğinin gerçekleştirilmiş olması , her yurttaşın öğrenebileceği yeni bir Türk
alfabesinin hazırlanması ve her yurttaşın devlet organları önünde eşit işlem
görmesi konusunda alınan önlemler halkçılık ilkesini destekler niteliktedir.
Tarihçe
———-
Sultan Abdülaziz döneminde ( 25.6.1861 / 30.5.1876 ) başta Ali Suavi ( 1839 /
1878 Düşünür , yazar )olmak üzere kimi Osmanlı aydınları Rusya’daki narodniki
hareketinden etkilenerek halkın sorunlarıyla ilgilenmeye başladılar.
—
( Narodniki : 1860-1885 yılları arasında Rus toplumunu etkilemiş olan ve “köylü
komünizmi” diye özetleyebileceğimiz çarlığın yıkılıp toprakların köylülere
dağıtılmasını savunan görüştür.
Narodnik narod “halk” sözcüğünden türemiştir. Rus İmparatorluğu’nda 19.
yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan sosyal-devrimci bir harekettir. )nnd sözlük.
—
19. yüzyılın sonlarında başta Mehmet Emin Yurdakul ( 1869 / 1944 Milli şair ve
milletvekili ) olmak üzere birçok edebiyatçı halkçılıktan etkilenmişti.
1908 Devrimi’nden sonra halk sözcüğü geniş bir kullanım alanı buldu. Halkçılık,
uzun bir süre iyiliksever aydınların, kitlelerin yararına harekete geçmesi olarak
düşünülmüştü.
—–
Bu anlayış 1. Dünya Savaşı sonrasında değişmeye başladı.
Ziya Gökalp ( 1876 / 1924 . Türk yazar, toplumbilimci, şair ve siyasetçi , Türk
milliyetçiliğinin babası ) 1918 de Sovyet Devriminden kısa bir süre sonra,
Durkheim’in ( 1858 / 1917 . Fransız toplum bilimci ) etkisiyle sınıf savaşının kötü
olduğu sonucuna varıyor ve buna karşı halkçılığı savunuyordu.
Ziya Gökalp halkçılığı şöyle tanımlıyordu ;
—–
“Eğer bir toplum birkaç katman veya sınıftan oluşuyorsa, o zaman eşitlikçi bir
toplum değildir.
Halkçılığın amacı katman veya sınıf farklılıklarını bastırmak ve bunların yerine,
birbirleriyle dayanışma içinde olan meslek gruplarından bir sosyal yapı
oluşturmaktır. ‘’
—–
Başka bir deyişle, halkçılığı şöyle özetleyebiliriz:
‘’ Sosyal sınıflar yoktur, meslekler vardır ! ‘’
—–
Bu yaklaşım büyük oranda korporatizme işaret ediyordu.
(Korporatizm, toplumu, Atatürk’ün deyişiyle birbirlerinin “lazımı ve melzumu /
gerekeni ve gerekli kılınması / olmazsa olmazı ” olan, birbirlerini uyum içinde
tamamlayan organlardan (meslek guruplarından ) oluşan bir organizma olarak
görür.
‘’Hissimin / duygularımın babası NAMIK Kemal , düşüncemin babası Ziya
Gökalp ‘tir ‘’demiştir.)
Bu anlayış Kurtuluş Savaşı boyunca milliyetçileri büyük oranda etkiledi.
Atatürk , Türkiye’de henüz sınıfların gelişmemiş olduğunu ısrarla vurgulamıştır.
Dayanışma düşüncesini de komünizmle ve sınıf savaşımı düşüncesiyle mücadele
edebilmek / uğraş vermek olarak benimsemiştir.
Halkçılık çabuk benimsenen bir ilke olmasına karşın, Atatürk İlkeleri arasında en
kolay terk edilen ilke olmuş, 2. Dünya Savaşı sonrasında, hızlı sanayileşme ve
kapitalistleşme sürecinde büyük oranda arka planda kalmıştır.
———-
LAİKLİK
———-
Laiklik, devletin vatandaşlarıyla olan ilişkilerinde inançlara göre ayrım
yapmaması ve herhangi bir inancın, özellikle de bir toplumda egemen olan
inancın, aynı toplumda azınlıkların benimsediği inançlara baskı yapmasını
önlemesi demektir.
Diğer bir tanımlamayla da devlet yönetiminde herhangi bir dinin başvurulacak
kaynak alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan
prensiptir ki devlet düzeninin, eğitim kurumlarının ve hukuk kurallarının dine
değil, akla ve bilime dayandırılmasını amaçlar.
—–
Ayrıca, din işlerini kişinin vicdanına bırakarak bireyin din özgürlüğünü
koruyabilmesini sağlar.
—–
Laikliğe göre, insan yaşamında ibadetin dışında her türlü tasarruf / tutum –
kullanım , dine / Kutsal kitaba göre değil, anayasaya, yasalara ve kurallara göre
yapılır. Din, kişinin özel yaşamının bir parçasıdır.
Laiklik ise din ve dünya işlerinin ayrılmasıdır.
—–
Mustafa Kemal 1924 yılında yaptığı bir konuşmada ;
” Dünya yüzündeki her şey için, maddi ve manevi her şey için, yaşam için ve
başarı için en doğru yol gösterici bilimdir, tekniktir.
Bilimin ve tekniğin dışında yol gösterici aramak, düşüncesizliktir, bilgisizliktir,
yanlıştır.” demiştir.
Laiklik, devletçilik dışındaki diğer ilkelerin hepsinin de ön koşulları içinde yer
alır:
——————-
Demokrasinin ön koşuludur çünkü laiklik olmadan gerçek bir düşünce özgürlüğü
de olamaz.
——————-
* Devrimciliğin ön koşuludur çünkü laikliği kabul etmemiş bir toplumda, bilimin
ve çağın gereklerinin gerisinde kalmış kurumları değiştirmenin tartışması bile
genellikle yapılamaz.
* Halkçılığın ön koşuludur çünkü bir din devletinde halkın istekleri değil, dinsel
” seçkin “lerin düşünceleri önemlidir.
—–
Atatürk, laiklik anlayışını, kendi el yazısı ile kaleme aldığı ” Medeni Bilgiler “
kitabında, sadece din ve devlet işlerinin değil, dinin de siyasetten ayrılması ve
yasaların dine göre değil, toplumun gereksinmelerine göre yapılması ilkelerine
bağlamaktadır.
—–
Türkiye’de laikleşme aşamaları şunlardır:
* Saltanatın kaldırılması (1.11.1922)
* Halifeliğin kaldırılması (3.3.1924)
* Tekke ve zaviyelerin kapatılması (30.11.1925)
* “Devletin dini İslam’dır” cümlesinin anayasadan çıkarılması (10.4.1928)
—————-
DEVLETÇİLİK
—————-
Devletçilik, Mustafa Kemal Atatürk’ün 6 temel ilkesinden biridir.
Ülkenin genel ekonomik etkinliklerinin düzenlenmesi ve ÖZEL SEKTÖRÜN
girmek istemediği veya yetersiz kaldığı ya da ulusal çıkarların gerekli kıldığı
alanlara girmesini öngören ilkedir.
Buradaki önemli saptama şudur :
* ÖZEL SEKTÖRÜN GİRMEK İSTEMEDİĞİ veya YETERSİZ KALMASI.
* ULUSAL ÇIKARLARIN GEREKLİ OLDUĞU KONUMLAR .
—–
Atatürk’ün devletçilik ilkesi ;
* Türk toplumunun ulaşmak istediği çağdaş ve modern bir düzen için gerekli olan ekonominin güçlendirilmesi ve ulusallaştırılmasıdır.
* Devletçilik ilkesine göre, devlet ekonomiyle ilgili olarak doğrudan doğruya
müdahale yapabilir/ işin içine katılabilir.
—–
Ekonomik ATILIMLAR sadece devlet tarafından yapılmayacak, özel teşebbüslere
izin verilecek fakat hiçbir özel GİRİŞİM devlet kontrolünden ve DENETİMİNDEN
çıkamayacak.
—–
Mustafa Kemal Atatürk’ün ulusal ekonomiyi, sağlam temeller üzerine oturtma
amacına yönelik olarak ;
‘’ İktisaden / ekonomik açıdan zayıf bir ulus, fakirlik ve sefaletten / yoksulluk
sıkıntısından kurtulamaz. Toplumsal ve siyasi felaketten yakasını kurtaramaz.”
felsefesine / düşüncesine dayalı olarak Atatürk İlkeleri arasında yerini almış
olan ilkedir.
—–
Atatürk bu ilkenin amacını ;
“Bizim güttüğümüz ” devletçilik ” bireysel çalışma ve etkinliği esas tutmakla
beraber, olabildiği kadar az zaman içinde ulusu refaha / RAHATLIĞA ,
ülkeyi bayındırlığa / GELİŞMİŞLİĞE eriştirmek için, ulusun genel ve yüksek
yararlarının gerektirdiği işlerde özellikle ekonomik alanlarda, devleti fiilen
ilgilendirmektir.” diyerek açıklamaktadır.
—–
Ülke içinde güvenliği ve adaleti kurmak ve sürdürmek, bu suretle yurttaşların
her çesit özgürlüklerini dokunulmazlık altında bulundurmak,
Dış siyasal ve öteki uluslarla ilişkileri iyi yöneterek, ülkede her çeşit savunma
güçlerini, her an hazır tutarak ulusun bağımsızlığını güvence altında tutmak ve
bu uğurda başka çare kalmazsa, silahla savunmaktır.
————————
İçeriği ve gelişmesi
————————
Atatürk, Devletçilik ilkesini, Halkçılık ilkesi ile bağlantılı olarak
değerlendirmektedir.
Yoksul, yüzyıllardır ihmal edilmiş / İLGİ GÖSTERİLMEMİŞ olan halkın kalkınması
ve çağdaş yaşam düzeyine ulaşması için 1923-1930 yılları arasında, kalkınma
için gerekli yatırımları yapması özel girişimcilerden beklendi.
Ama bu işlevi yerine getirmeye özel kişilerin yeterli parası, yeterli deneyimleri
ve yeterli teknolojik birikimi olmaması yanında Dünyayı sarsan 1929 Dünya
Ekonomik Bunalımı, liberal / serbest ekonomi politikalarının başarısızlığını vurguluyordu.
Ülkeyi kalkındırmak, halkı çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak için
“DEVLETÇİLİK” ilkesini benimsedi.
Böylece hem üretim arttırılacak, sanayi gerçekleştirilecek, hem de hakça bir
paylaşım yapılacak ve ekonomik gücü kullanan bir sınıfın HALKI EZMESİNE
olanak verilmemiş olacaktı.
——————
DEVRİMCİLİK
( inkılapçılık )
——————
İnkılapçılık / Devrimcilik , Türk ulusunun çağdaşlaşması yolunda yapılan Atatürk
devrimlerinin benimsenmesi, geliştirilmesi ve her türlü tehlikelere karşı
korunmasıdır.
Bu ilke, seçkinciliği açıkça yansıyan, halkla bütünleşmeye ve dolayısıyla
demokratik yöntemlere büyük önem veren Türk milliyetçisi bir devrimcilik
anlayışıdır.
Atatürk’ün Devrimcilik anlayışının iki yanı bulunur.
* Eski düzenin geçerliliğini yitirmiş kurumlarını yıkıp, yerlerine çağın
gereksinmelerini karşılayacak kurumları koymakla ilgilidir.
* Aynı zamanda sürekli olarak yeniliklere, değişimlere açıklık biçiminde
anlatmakta ve kalıplaşmaya karşı çıkmaktadır.
—–
Atatürk, yaptığı devrimin ülkeye kazandırdıklarının korunmasını devrimcilik
ilkesinin bir gereği sayıyordu.
Ama onun açısından sorun o noktada bitmiyordu.
—–
Koşulların değişeceğinin, değişen koşulların yeni kurumları, yeni atılımları
gerektireceğinin bilincindeydi.
—–
Bu nedenledir ki, Atatürkçülüğün KALIPLAŞMASINA, bir anlamda devrimin
dondurulmasına karşıydı.
Koşullara koşut olarak sadece kurumların değil, düşüncelerin de değişmesinin
gerekliliğini biliyordu.
*İşte bu nedenledir ki, Atatürk’ün Devrimcilik ilkesi, aynı zamanda bir
“SÜREKLİ DEVRİMCİLİK ” anlayışını da yansıtmaktadır.
—–
En ilerici kurumlar bile, koşullar içinde eskir.
En ileri bir devrimin bekçiliği ile yetinenler, günün birinde değişen koşulların
gerisinde kalmaktan, tutuculaşmaktan kurtulamazlar. Atatürk düşüncesinde
sürekli devrimcilik anlayışının temel sebebi budur.
————
Kaynakça
————
Anasayfa
https://www.kulturportali.gov.tr/
https://ata.msb.gov.tr/Genel/icerik/ataturk-ilkeleri
https://www.ufuk.edu.tr › ataturk-ilkeleri-ve-inkilaplari
Dr.Tunca Özgişi. https://yalova.edu.tr/Files/UserFiles/50/2._dnm_tarih_notlar.pdf
(Detaylı bilgi için değerlendirilmelidir. )
http://kepsut.gov.tr/ataturk-ilkeleri
Bütün yönleri ile Atatürk . Yakup Kadri Karaosmanoğlu
İnceleme . Doç.Dr. Emel Poyraz
İdris Kulaçoğlu ….. 14.4.2021 çalışma odam . 01:40