** İki Mustafa Kemal vardır.
Biri, ben, fani / ölümlü Mustafa Kemal.
Diğeri milletin içinde yaşattığı Mustafa Kemal’ ler idealidir / ülküsüdür.
Ben onu temsil ediyorum.
Herhangi bir tehlike anında ben ortaya çıktımsa, beni bir Türk anası doğurmadı
mı?
Feyiz / verimlilik – ongunluk – olgunluk milletindir, benim değildir. (1935) **
——–
Türk milletinin istidadı / ekonomik ve kati / kesin kararı medeniyet / uygarlık
yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektedir. (1924)
——–
Türk milleti şuurla / bilinçle ve bunca bin senelerin açtığı devasız / çaresiz
yaraları acele tedavi etmek ıstırabiyle / acısıyla , hakikat / gerçek denilen
cevheri / özü bulmuş olduğuna inanarak, uzun adımlarla kurtuluş aramaya
karar vermiştir. Bunun önüne sed çekmek / engel olmak isteyeceklerin akıbeti /
sonları Türkün kuvvetli ayakları altında ezilmektir.
Silahı ile olduğu gibi aklı ile de mücadele mecburiyetinde / uğraş
zorunluluğunda olan milletimizin birincisinde gösterdiği kudreti / yapabilme
kuvvetini , ikincisinde de göstereceğine asla şüphem / kuşkum – kararsızlığım
yoktur. Milletimizin saf seciyesi / yaratılışı – karakteri istidat ile / yetenek ile
doludur. (15.7.1921)
——-
Samsun’a ayak bastıktan sonra derhal memleket ve milleti yokladım.
Gördüm ki, memleketin ve milletin temayülü / eğilimi istiklal müdafaasında
tereddüt edenleri / bağımsızlığın korunmasında kararsızlıkta kalanları utanılır
mevkiinde bırakabilecek mahiyettedir / içeriktedir.
Filhakika / gerçekten iki seneden beri bütün dünyanın şahit / tanık olduğu
olaylar düşüncelerimde isabet / yanılmazlık ve milletin azim / engelleri yenme
kararlılığı ve imanında / inancında hakiki salabet / sağlamlık olduğunu ispat
etti. (23.4.1921)
——-
Hiçbir zafer gaye / başarı amaç değildir. Zafer ancak kendisinden daha büyük
bir gayeyi / amacı elde etmek için belli başlı vasıtadır / araçtır.
Gaye fikirdir / amaç düşüncedir. Zafer / başarı bir fikrin istihsal / düşüncenin
üretimi ve hizmet nisbetinde / görev oranında kıymet / değer ifade eder. Bir
fikrin istihsaline dayanmayan zafer payidar / kalıcı – sonsuz olamaz. O boş bir
gayrettir / çabadır – uğraştır.
Bizi diğer medeni milletler arasında geri bıraktıran adli, siyasi , iktisadi /
ekonomik , mali / parasal zincirler kırılmıştır. Parçalanmıştır…
Bugüne kadar kazandığımız muvaffakıyet / başarı , bize ancak terakki / gelişme
– ilerleme – yükselme ve medeniyete doğru bir yol açmıştır. Yoksa terakki
medeniyetine / yükselme – gelişme uygarlığına henüz ulaşılmış değildir.
Büyük davamız, en medeni / uygar ve müreffeh / varlık içinde yaşayan millet
olarak varlığımızı yükseltmektir.
Bu yalnız kurumlarında değil düşüncelerinde temelli bir inkılap / devrim yapmış
olan Büyük Türk Milletinin dinamik / etkin – canlı idealidir / ilkesidir.
Bu ideali en kısa bir zamanda kavramak için, fikir / düşünce ve hareketi,
beraber yürütmek mecburiyetindeyiz / zorundayız. Bu teşebbüste / girişimdeki,
başarı ancak süreli bir planla ve rasyonel / akılcı – ölçülü çalışmakla mümkün
olabilir / olasıdır.
————————-
TÜRK’ÜN TANIMI
————————-
“ Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna/
mevcudiyetin / benzeri az bulunur varlığının yüksek tecellisine / ortaya çıkışına
, yüksek sahne oldu.
Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir.
Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı. Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları
ile yıkandı. O çocuk tabiatın / doğanın şimşeklerinden, yıldırımlarından,
kasırgalarından evvela / önce korkar gibi oldu, sonra onlara alıştı, onları tabiatın
babası tanıdı, onların oğlu oldu.
Bir gün o tabiat / doğa çocuğu tabiat oldu , şimşek, yıldırım, güneş oldu.
Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”
——-
” Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir.
Türk milletinin yürümekte olduğu terakki / gelişme – yükselme ve medeniyet
yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müsbet / pozitif – olumlu ilimdir.
Bunun içindir ki milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını,
doğuştan zekasını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, milli birlik
duygusunu, her zaman ve her türlü vasıta / araç ve tedbirlerle / önlemlerle
besliyerek geliştirmek milli ülkümüzdür.”
( 10 .yıl konuşması 1933 )
——-
Arkadaşlar!
Bizim halkımız çok temiz kalpli, çok asil / soylu ruhlu, ilerlemeye çok yetenekli
bir halktır.
Bu halk, eğer bir defa karşısındakilerin içtenlikle kendilerine yardımcı
olduklarına inanırsa her türlü hareketi derhal kabule hazırdır. Bunun için
gençlerin her şeyden önce millete güven vermesi lazımdır / gereklidir.Bunun
için ülkümüzü açıklıkla ifade etmeliyiz. Onu imanla / samimi inançla duymalı ve
onu hiç yılmadan takip etmeliyiz. Kişisel çıkarlarımızdan, alçak emellerimizden /
isteklerimizden vazgeçmemiz ancak böyle canlı ve alevli ülkü ile başarılacaktır.
Gençlerin kardeşleriyle, babalarıyle, tecrübeli / deneyimli ihtiyarlarıyla,
İslamiyet’in ruhunu bilen gerçek şerefli / onurlu bilginleriyle beraber
çalışmasında başarıya sahip olacağı muhakkaktır / kesindir.
Fakat bütün iyi niyete, gösterilen bütün sabıra, kararlılığa ve dayanıklılığa,
gösterilen bütün birlik ve dayanışmaya rağmen yine en güzel, en yanılmayan, en
doğru düşünceleri ve ülküleri bozmağa çalışacak insanlara rastlanılacaktır.
Öylelerine karşı bütün millet fertleri çok şiddetli karşılık vermelidir.
Hepimiz için öylelerine karşı ezici bir birlik kitlesi olarak ortaya çıkmamız en
gerekli bir vicdan görevimizdir.Zira bu konuda bozgunculuk yapacak insanlara
hoşgörü göstermek, büyüklük göstermek terbiye eseri değil, belki bir milletin
mutluluğuna şerefine / onuruna , namusuna göz dikmiş insanlara hoş görüdür
ki, hiçbir vakit, hiçbir birey buna izin veremez. Hiç kimse buna izin vermek
hakkına sahip değildir ve siz de olmamalısınız.
Arkadaşlar!
Bir milletin namuslu bir varlık, saygıya değer bir mevki sahibi olması için, o
milletin yalnız alim ve fen bilgini bulunması yeterli değildir. Her ilmin, her şeyin
üstünde bir niteliğe sahip olması lazımdır / gerekir ki, o da o milletin belli ve
olumlu bir karaktere sahip bulunmasıdır.
Böyle bir kişiliğe sahip olmayan fertler ve böyle fertlerden / bireylerden
oluşmuş milletler hiç bir dakika gerçek bir devlet oluşturamazlar.
Böyle milletler, birer bozguncu ocağı olurlar.
Benim bildiğime göre memleketimizde çok yıllardan beri açılmış ve hala kutsal
ateşlerle yanan ve alevi her taraftar olanın kalp ve vicdanını aydın kılan Türk
Ocaklarının temel amacı millete böyle olumlu bir huy / karakter vermektir.
Türk ocakları milletin kültürü üzerinde önemli etkiler yapmalıdır.
Zaten bunu yapıyorlar ve daha fazla yapacaklardır.
Biz milliyet fikirlerini / düşüncelerini uygulamakta çok gecikmiş ve çok ilgisizlik
göstermiş bir milletiz.
Bunun zararlarını fazla çalışmayla gidermeye çalışmalıyız.
Bilirsiniz ki, milliyet görüşünü, millet ülküsünü dağılmaya çalışan teorinin /
kuramın dünya üzerinde uygulama kabiliyeti / becerisi – yeteneği
bulunamamıştır.
Çünkü, tarih, olaylar ve görünenler hep insanlar ve milletler arasında, hep
milliyetin hakim / egemen olduğunu göstermiştir ve milliyet prensibi
aleyhindeki / ilkesi karşıtındaki büyük ölçüde fiili tecrübelere / eylemsel
deneyimlere rağmen yine milliyet hissinin / duygusunun öldürülemediği ve
yine kuvvetle yaşadığı görülmektedir.
En çok bizim milletimiz, milliyetinden habersiz oluşunun çok acı ve cezalarını
gördü.
Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki çeşitli kavimler / toplumlar hep milli
inançlarına sarılarak, milliyet ülküsünün kuvvetiyle kendilerini kurtardılar.
Biz ne olduğumuzu onlardan ayrı ve onlara yabancı bir millet olduğumuzu sopa
ile içlerinden kovulunca anladık.
Kuvvetimizin zayıflığa uğradığı anda bizi küçük gördüler.
Anladık ki, kusurumuz kendimizi unutmaklığımızmış.
Dünyanın bize saygı göstermesini istiyorsak öncelikle biz, kendi benliğimize ve
milliyetimize bu saygıyı hissen / duygu , fikren / düşünce , fiilen / eylem –
uygulama olarak bütün çalışma ve hareketlerimizle gösterelim ve bilelim ki milli
benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır.
Milli varlığımıza düşman olanlarla dost olmayalım.
Böylelerine karşı bir Türk şairinin dediği gibi,
“ Türküm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi ”diyelim.
(Hakimiyeti Milliye / Milli egemenlik / Türk Ocağı Konuşması 26.3.1923)
——————-
JAPONYA İLE
İLETİŞİM
——————-
Atatürk döneminde Türkiye ve Japonyanın askeri,ticari ve siyasi ilişkiler
kurduğu esir Türk yurtlarının kurtarılması amacıyla Japonyanın örtülü olarak
desteklendiğidir.
Bu destek büyük Türkistandaki Türk yurtlarını işgal altında tutan Rusya’nın da
gözünden kaçmamıştır.
Japonya’nın Dışişleri bakanı M. Koki Hirota, 18.9.1933 günü, elçiler heyetini
kabulde, Türkiye Maslahatgüzarına / iş bilir dış siyasetçisine özel ilgi gösterir ve
şöyle der:
” Dünyayı aydınlatan iki şey vardır. Biri ay, diğeri güneş.
Biri Türkiye’nin, diğeri Japonya’nın timsalidir / simgesi – sembolüdür.
Geleceğin politika dünyasını da aydınlatacak muhakkak / kesin bunlardır.
Türkiye hükümeti ile kuvvetli bir yakınlık yapmak için mümkün olanı /
olabilecekleri mutlaka yapacağım. Bu yakınlığı uzaktan veya yakından
bozabilmesi muhtemel / olası olan her şeyi uzaklaştıracağım.”
Türk Askeri Ataşesi 1932 yılının 1 ve 2 Eylül günleri içinde, Japonya
Genelkurmay Başkanlığı 2. Başkanı General Mazaki, Genelkurmay Başkanlığı
Harekat Dairesi Başkanı General Nagata, Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat/
haberleşme Daire Başkanı Miralay Otasimato tarafından kabul edildi.
Japonya Genelkurmay Başkanlığı’ndan bu görüşmeye karşılık olarak aşağıdaki
cevaplar alındı :
“Japon Genelkurmay Başkanlığı, Türk, Macar ve Japon ırklarının menşe’lerini /
kökenlerini Orta Asya’dan almış bir ırk olarak mütalaa etmektedir /
düşünmektedir – irdelemektedir.
Bilhassa / özellikle şeref / onur ve milli izzeti nefis / öz saygı , itaat, fedakarlık /
özveri ve kahramanlık gibi manevi hasletler / yaratılış özellikleri itibariyle /
bakımından Japonlarla Türkler arasında, diğer milletlerde olmayacak derecede
bir benzerlik olduğu kanaatını taşımaktayız.” İfadesini kullanmıştır.
—
17.2.1935 tarihli Washington Post gazetesinde ;
“Japonya’nın Sovyetlere karşı ilerlemesi Asya’yı bir harp / savaş tehlikesine
maruz / etkisinde bırakıyor” başlıklı makalesinde / köşe yazısında , Japonya’nın
Moğolistan ve Türkistan’a gireceği, buradaki halklara bağımsızlıklarını vereceği,
Vladivostok’tan Hazar’a kadar bu bölgeyi bir harp ateşi içine sokacağı ifade
edilmektedir.
Almanya’nın ise Japonya’yı bu konularda desteklediği ve hatta Japonya’nın Asya
üzerindeki emelleri / istekleri hakkında Almanya ile Japonya arasında bir
anlaşmanın hasıl olduğu / yapıldığı kanaatinin de var olduğu belirtilmektedir.
Üzerinde durulan diğer önemli bir konuda Türkistan coğrafyasıdır.
Rusya’daki Türkler de Mustafa Kemal’in cumhuriyetindeki ırk kardeşleri gibi
ilerici bir eğilimleri vardır.
Onlarda ırki bir birlik ve bağımsız bir hükümet yani bir Şimali / Kuzeyli Türk
Cumhuriyeti istemektedirler. Ancak dil birliği olamaması bu konuda büyük bir
engel teşkil etmektedir / oluşturmaktadır.
Türklerin basitleştirilmiş ve birleştirilmiş bir lisana ihtiyaçları / dile
gereksinimleri vardır.
Ruslar Türklerin bir lisan / dil ve gaye / amaç birliği oluşturmalarından
çekinmektedir. Bunun yanında Japonların bu dönemde Türkistan
coğrafyasındaki ilerlemelerinin Türkler tarafından memnuniyetle
karşılanacağının ve zamanı geldiğinde Türklerin Japonlar ile birlikte hareket
edeceği konusunun Ruslar tarafından bilindiği ifade edilmektedir.
Hatta bu konuda Türkler tarafından Japonlara bir teklifte / öneride
bulunulduğunun da Rusların farkında oldukları ve Rusların bundan dolayı
Japonya’yı destekleyen Türkleri Kızıl Ordu’ya almadığı vurgulanmaktadır.
Atatürk 1931 yılında Türkiye’ye ziyarete gelen Japon Prensi Takamatsu’ya
hitaben yaptığı konuşmada ;
“…Türk ve Japon milletleri geçmişten günümüze karşılıklı olarak samimi,
dostane hisler taşımaktadır.
İki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi hususunda / konusunda Türk-Japon
Cemiyetinin hamisi / koruyanı – gözeteni sıfatıyla harcamış olduğunuz mesaiye
/ çalışmaya – emeğe bilhassa müteşekkirim / özellikle teşekkür ediyorum .
Bu ilişkilerin her gün daha çok artacağına inanıyorum.
Japon milletinin yüksek ve vatansever özelliği medeniyet yolundaki dikkate
değer çalışmaları ve gelişimi Türkiye’de daima alaka / ilgi ve samimi
takdirlerle / beğenilerle takip olunmuştur…”
diyerek iki ülke arasındaki samimi duygu ve düşünceleri pekiştirmiştir.
1926 da , İstanbul Türk Ocağı İdaresi, Japonya’dan gelen bir heyeti ağırlamıştır.
1935 yılında Atatürk’ün bilgisi dahilinde / içinde Türk – Japon Askeri işbirliğini
artırmak amacıyla Deniz Yüzbaşısı Şerafettin Hüsnü tahsil için Japonya’ya
gönderilmiştir . Yine Genelkurmay Başkanlığı tarafından stajyer / uygulamalı
öğrenim olarak Japonya’ya Deniz Yüzbaşısı Zeki Enver gönderilmiştir.
ATATÜRK döneminde Türkiye ile Japonya arasında 27.5.1937 tarihinde Ticaret
Anlaşması imzalanmıştır.
—-
Japon hükümeti Lozan görüşmelerinden sonra Musul’un Türkiyeye kalması
gerektiğini söylemişti. Gazi Mustafa Kemal Atatürk Japon İmparatoruna yazdığı
mektuplarda iki ülke arasındaki tarihsel miras üzerine çalışılması yönünde de
önerilerde bulunmuştu.
1934 yılında Atatürk’ün emriyle Japonlara bir savaş gemisi sipariş ettirilmişti.
Mustafa Kemal Atatürk, Japon İmparatoru Taishō’nun üçüncü oğlu
Prens Takamatsu ve eşinin şerefine verilen akşam yemeği vermiştir.
( Ankara, 1931.)
————————————
Atatürk’ün Türk Tarih Tezi
ve Macarlar
————————————
‘’ Bir Milletin büyüklüğü coğrafi yüzölçümü ile değil, yüreğinin asaleti / soylu
oluşu , ülküsünün yüksekliği ile ölçülür! ” ( ATATÜRK )
(30.10.1933 Atatürk’ün, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Macar Heyeti’ni kabulünde söyledikleri)
Atatürk’ün çalışma arkadaşlarından olan Hamit Zübeyir Koşay ( 1897 /
2.10.1984. Başkurt Türkü . Halk bilimci ) , üstat lakaplı ünlü Macar bilgini Gyula
Nemeth’in ( 2.11.1890 / 14.12.1976 . Türkolog ) öğrencisidir.
Fuat Köprülü ( 4.12.1890 / 28.6.1966. Türkolog , Edebiyatçı , tarihçi , 1950 /
1955 arası dış işleri bakanı ) ise Macar bilimi hakkında birçok tez ileri sürerek
çalışmalar ortaya koymuştur.
Koşay ve Köprülü’nün bu çalışmaları Atatürk’ün ilgisini çekmiş ve Ulu Önder,
Türk Tarih Tetkik / inceleme Cemiyeti üyesi olan Hüseyin Namık Orkun’dan (
15.8.1902 / 23.3.1956 . Tarihçi , dil bilimci , Türkçü ) 1. Türk Tarih Kongresinde
Macarca tercümanlığını / çevirmenliğini üstlenmesini istemiştir.
(ÖNEN Nizam,1970 Üsküdar doğumlu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamladı. Yüksek lisansını (1996) ve
doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi anabilim dalında yaptı.
1997 yılında Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi’ne araştırma görevlisi olarak girdi. Halen aynı üniversitenin İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde yardımcı doçenttir. Doktora tezi ile Türk Sosyal Bilimler Derneği’nin Genç Sosyal Bilimci ödülünü almıştır (2005).
İki Turan, Macaristan ve Türkiye’de Turancılık, İletişim Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2005, s. 289- 291.)
——
Bu gelişmeler, Atatürk’ün Türk Tarih Tezi için Macar bilim adamlarından yardım
alma düşüncesini geliştirmiş ve Atatürk Macar bilim adamı Frenc Zajti’yi
( 5.3.1886 / 29.6.1961. ) Türkiye’ye davet etmiştir.
Zajti’nin ‘’ Hun – Macar – Türk Akrabalığı ‘’ isimli kitabı olduğunu öğrendikten
sonra derhal bu kitabı kendisi için Türkçeye çevirttirerek okumuş ve Zajti’yi
Hun- Macar- Türk ırklarının tarihi özdeşliğini araştırmak üzere görevlendirmiştir.
Bu çalışmasının sonunda Zajti Türk Tarih Kongresinde :
“Hindistanlığa Ait Türklük (Az Indiai Rokennepek Közt)” isimli tebliği / bildirisi
ile Macarların Wo- Szua isimli Altay sınıfından gelen ve Türklerle akraba olan bir
koldan geldiğini ortaya koymuştur.
(Ayrıntılı bilgi için Bkz.: ÇOLAK Melek, Atatürk Macarlar ve Türk Tarih Tezi, Türkiyat Araştırmalar Dergisi, Sy. 4, s. 381- 383.)
—-
Atatürk, Zajti’nin de bulunduğu toplantıda, Hun- Macar- Türk ırk özdeşliğiyle
ilgili bilimsel bir çalışmanın ne kadar sürede tamamlanabileceğini sormuş, aldığı
10 yıl cevabına olmaz diyerek geri çevirmiştir.
Zajti’ye onun ne düşündüğünü sormuştur.
Zajti, Atatürk’ün emrinde çalışan Türk Tarih Kurumu’nun başkanlığında, doğu ve
batıdan getirtilecek 60 bilim adamıyla bu konunun 1 yıl içerisinde incelenip
bilimsel bir esere bağlanabileceğini ve Atilla’nın 1500’ncü doğum gününde hazır
olabileceğini ifade etmiştir.
Atatürk bunu kabul ederek Zajti başkanlığında bu işleri organize edecek 12 üyeli
bir Türk Tarih Kurumunun kurulmasını emreder. Bu çalışmaların neticesinde
sonuç Zajti’nin beklediği gibidir.
(Gyula Anett, Zajti Es Turania; Kösönyük Atilla, Kömmives Kojik, Budapest 2004, s. 45- 46- 47.)
—–
Atatürk tarih tutkusuyla birçok araştırmalarda bulunmuş ve bu araştırmaların
sonunda Türk ve Macarların aynı soydan geldiğine kuvvetle inanmış olacak ki;
birçok mektubunda, ifadesinde ve raporunda Macarlardan hep kardeş ulus,
akraba toplum ve soydaşlarımız tabirleriyle bahsetmiştir.
Atatürk, Elçi Arnothy’nin güven mektubuna cevaben ;
“Bu iki halk tarih boyunca bir kere yan yana gelip akrabalıklarının farkına
varsaydı, Doğu Avrupa tarihi, çok farklı olurdu.
Yüzyıllarca dini nedenlerden başlayan ve her iki tarafa da zarar veren savaşların
yerini, dostluk almalıydı ’’ diyerek Türk ve Macarların akraba olduklarına
vurgu yapmıştır.
—–
9.1.1936 yılında Atatürk’ün girişimleriyle Türk- Macar kültürel ilişkilerinin
geliştirilmesi için Hungaroloji Enstitüsü kuruldu.
1934 yılında Türk Macar ilişkileri hakkında verdiği bir konferansla Atatürk’ün
dikkatini çeken Macar Türkolog Laszlo Rosonyi ( 22.1.1899 / 4.5.1984 )kurulan
Enstitünün başkanlığına getirildi.
1936 yılında Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi kurulurken, Ulu
Önder’in arzusu üzerine Hungaroloji bölümü de açılan 13 kürsüden biri olarak
fakülte kapsamına alındı ve hatta Hungaroloji bölümünün hangi konularda
faaliyet / etkinlik göstereceği de bizzat Atatürk tarafından belirlendi.
Kurulduktan sonra da Atatürk tarafından takip edilen Hungaroloji bölümüyle
sadece Macar dilinin öğretilmesi amaçlanmamış, aynı zamanda Türk- Macar
tarihi, edebiyatı, ilişkileri, kültürleri ve sosyal paradokslarının araştırılması da
hedeflenmiştir. Bu yönüyle Hungaroloji bölümü diğer dil öğreten fakültelerden
ayrılır.
——
Atatürk’ün Kitaplığındaki Macarca Eserlerden Birkaçı
Hamit Zübeyir Koşay’ın hocası olan Macar bilim adamı Gyula Nemeth, Ulu Önderin isteği üzerine 14 Eylül 1934’de Budapeşte’den Atatürk’e bir mektup (Söz konusu Mektup Budapeşte’de Szechenyi Kütüphanesi El Yazmaları Bölümünde 121/ 327 numaralı dosyada kayıtlı bulunmaktadır.) ve aralarında Valentin Homan’ın üç ciltlik “Macar Tarihi” ve Szilady-Szilagyi’nin “Türk Macar Devrine Ait Vesikalar” isimli kitaplarının da yer aldığı 12 adet kitap göndermiştir.
Gazi’nin kütüphanesinde yer alan Macarca kitaplar bu kadarla sınırlı değildir. Kütüphanede Alexandre Tokats’ın “Türk İstilası Devrinden Krokiler” (3 cilt), “Türk İstilası Devrinden, Macar Mazisinden, Eski Macar Kumandanları”; Karacsan ve Tahalloczy’nin yazdığı “Rakoczi’nin Türkiye’ye İlticasına Dair Vesikalar”; Tokats, Eckhart ve Szekfü’nün kaleminden yayımlanan “Budin Paşalarının Macarca Muhaberatı”; Imre Karacson’un 2 ciltlik “Türk Seyyahı Evliya Çelebi’nin Macaristan’daki Seyahatleri” isimli kitaplarda bulunmaktadır.
Macarların Atatürk’e Bakışı
————————————-
Atatürk’ün Macarlara gösterdiği üstün teveccüh / yakınlık bir kenara bırakılırsa,
madalyonun öteki yüzünde, Macar kamuoyunun Atatürk’e gösterdiği derin
sevgi ve fevkalade muhabbet kolayca göze çarpmaktadır.
Zira bu dönemde ülkenin başında bulunan isimlerin, Atatürk hakkında
düşünceleri şöyledir:
Macar Kralı Naibi / vekili Amiral Miklos Horthy ( 1.3.1920 / 15.10.1944 ) ;
“Macar halkı ve ben, ekselanslarının yiğit önderliği altında, kardeş
Türk milletinin soyunun gücünü ve geleneksel yurtseverliğini kanıtlayan,
olağanüstü çabalarını pek büyük bir sempati ve derin bir hayranlıkla izliyoruz.”
ifadesini kullanırken, dönemin başbakanı Gyula Gömbös ( 26.12.1886 /
6.10.1936 )
22.7.1932 tarihinde yaptığı bir konuşmada şu ifadelere yer vermiştir ;
“ Türklere karşı 3 nokta’da güçlü bir şekilde bağlıyım.
Birincisi, bir ırktan olmamız.
ikincisi yüksek askerlik yetenekleri.
üçüncüsü Atatürk’ün dehası ile yapılan büyük inkılaplardır / devrimleridir.
(Emre SARAL. 1983 doğumlu. Atatürk ve Macarlar, Genç Akademisyenler Gözüyle Tek Adam: Mustafa Kemal Atatürk Sempozyumu, Sempozyum Bildiri Kitabı, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Enstitüsü Yayınları, Ankara 2012, s. 148.)
—–
Macar Meclis Başkanı Gyula Kornis ( 22.12.1885 / 1958 ), Atatürk’ün yüksek
dehasını ve insanüstü becerilerini “Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Macarlara
ve Türklere karşı çok ağır barış şartları koyuldu. Atatürk, Türkiye’yi kurtardı,
ama Macaristan’ı kimse kurtaramadı ” cümlesiyle ifade etmiştir.
(Atatürk Özel Sayısı 2013 | Hukuk Gündemi 125)
——–
“ Büyük devletler kuran Atalarımız, büyük ve kapsamlı uygarlıklara da sahip
olmuştur. Bunu aramak, incelemek, Türklüğe ve dünyaya bildirmek bizler için
bir borçtur.
Türk çocuğu, atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet
bulacaktır. “
“Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş medeni vasfı / karakteri ve büyük
medeni kabiliyeti / yeteneği , bundan sonraki inkişafı / gelişimi ile atinin /
geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.”
(29.10.1933) 10. Yıl konuşmasından.
——–
“Ey Türk Milleti !
Sen yalnız kahramanlık ve savaşkanlıkta değil, fikirde / düşüncede ve uygarlıkta
da insanlığın şerefisin / onurusun !
Tarih, kurduğun uygarlıkların övgüleriyle doludur.
Varlığına kasteden siyasi ve toplumsal etkenler birkaç yüzyıldır yolunu kesmiş,
yürüyüşünü ağırlaştırmış olsa da, on bin yıllık fikir / düşünce ve kültür mirası,
ruhunda eskimemiş ve tükenmez bir güç halinde yaşıyor. Belleğinde binlerce ve
binlerce yılın anısını taşıyan tarih, uygarlık safında lâyık olduğun yeri, sana
parmağıyla gösteriyor.
Oraya yürü ve yüksel !
Bu, senin için hem bir hak, hem de bir görevdir. “
ATATÜRK
——-
” Milliyet davası, siyasi bir mücadele konusu olmadan önce şuurlu bir ülkü
meselesidir / sorunudur.
Şuurlu ülkü / Bilinçli hedef – yol gösterici ilke demektir.
Müsbet / pozitif – olumlu ilme, ilmi usullere dayandırılmış bir hedef ve gaye/
amaç demektir. O halde propagandalarda müsbet usullere müracaat etmek /
başvurmak şarttır. Hareketlerin imkan / olabilirlik şuurları ve sıraları mutlaka
hesaba katılmalıdır.
Türkiye dışında kalmış olan Türkler ilkin KÜLTÜR meseleleriyle ilgilenmelidirler.
Biz Türklük davasını böyle bir müsbet / olumlu ölçüde ele almış bulunuyoruz.
Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk
eserlerine önem veriyoruz. Baykal ötesindeki Yakut Türklerinin dil ve
kültürlerini bile ihmal etmiyoruz / geri bırakmıyoruz.”
M.Kemal ATATÜRK .
Atatürkçülük 3 – Atatürkçü Düşünce Sistemi (Genelkurmay Başkanlığı),
İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, 1997 , s. 30.
——-
Türk milliyetçiliği, ilerleme ve gelişme yolunda ve beynelmilel temas /
uluslararası iletişim ve münasebetlerde / ilişkilerde , bütün muasır / uygar –
çağdaş milletlere muvazi / paralel ve onlarla bir ahenkte / uyumda yürümekle
beraber, Türk içtimai heyetinin / toplumsal dış görünüşünün hususi
seciyelerini / özel yaratılış – karakterlerini ve başlı başına müstakil hüviyetini
mahfuz tutmaktır / bağımsız kimliğini saklı tutmak – korumaktır. 1930
(Afet İnan, T.T.K. Belleten, Cilt: XXXII. No: 128, 1968, S. 557)
——-
Türk milletinin kuruluşunda etkili olduğu görülen tabii / doğal gerçekler
şunlardır :
1- Siyasi varlıkta birlik.
2- Dil birliği .
3- Yurt / vatan birliği.
4- Irk ve menşe / kök birliği.
5- Tarihi karabet / Soyca yakınlık.
6- Ahlaki karabet / yakınlıktır.
Türk milletinin teşekkülünde mevcut / oluşumunda – örgütlenmesinde var
olan bu şartlar diğer milletlerde hepsi birden yok gibidir.
Daha umumi / genel bir tarif / tanımlama yapabilmek için diyelim ki;
Bir topluma millet diyebilmek için bu şartlar, aynı zamanda bütün olarak veya
kısmen, bir arada bulunması lazımdır / gereklidir.
Bütün milletler tamamen aynı şartlar altında teşekkül etmemiş / oluşmamış
olduklarına göre Türk milletinde yaptığımız gibi, diğer her millet ayrı olarak
mütalaa edilmedikçe / irdelenmedikçe – incelenmedikçe , milliyet fikrini /
düşüncesini umumi / genel ve ilmi olarak tarif etmek güçtür / tanımlamak
zordur. 1930
(Afet İnan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, S. 371-372)
——-
Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz / milletini sevenleriz ve Türk
milliyetçisiyiz.
Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur.
Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa
dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.
( İlköğretim Mecmuası, Cilt: 4, Sayı:61, 1940)
——-
Milliyetin çok bariz / belirgin – açık vasıflarından biri DİL dir.
Türk milletindenim diyen insan, herşeyden evvel ve mutlaka Türkçe
konuşmalıdır.
Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia
ederse buna inanmak doğru olmaz.
(Taha Toros, Atatürk’ün Adana Seyahatleri, S. 39)
Taha Toros ( 1912 / 26.1.2012. Türk kültür tarihi araştırmacısı )
——-
Türk milleti, milli hissi / duygusu dini hisle / duygu ile değil, fakat insani hisle
yanyana düşünmekten zevk alır / tat alır – hoşlanır .
Vicdanında / törel bilincinde – yargılamasında milli hissin yanında, insani hissin
şerefli / onurlu yerini daima muhafaza etmekle / korumakla övünür.
Çünkü Türk milleti bilir ki, bugün medeniyetin / uygarlık yolunda bağımsız ve
fakat kendileriyle paralel yürüdüğü umum / genel medeni milletlerle karşılıklı
insani ve medeni münasebet / uygar – çağdaş iletişim , elbette gelişmemize
devam için lazımdır / gerekendir ve yine malumdur / bilinir ki ;
Türk milleti, her medeni / uygar – çağdaş millet gibi, mazinin / geçmişin bütün
devirlerinde keşifleriyle / buluşlarıyle medeniyet alemine hizmet etmiş
insanların, milletlerin kıymetini takdir / beğeni ve hatıralarını hürmetle
muhafaza eder / anılarını saygıyla korur.
Türk milleti, insaniyet aleminin samimi bir ailesidir. 1930
(Afet İnan, M.B. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, S. 369-370)
——-
Milli seciyeyi / karakteri derin tarihimizin ilham / esin ettiği yüksek derecelere
çıkarmak heyecanla takip ettiğimiz büyük emellerimizdendir /
isteklerimizdendir. 1931
(Atatürk’ün T.T.B. IV, S. 551)
——-
Ne mutlu Türküm diyene ! (1933)
——-
Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurt / vatan , bağrından çıktığımız Türk
Milleti ve bir de milletler tarihinin bin bir facia / yıkım ve ıstırap / acı – sıkıntı
kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir / sonuçlardır.
Bize milliyetçi derler.
Ama, biz öyle milliyetçileriz ki, bizimle işbirliği eden bütün milletlere hürmet /
saygı ve riayet ederiz / gözetiriz. Onların milliyetlerinin bütün icaplarını /
gereklerini tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbince / bencil – egoist –
sadece kendini düşünen ve mağrurca / kendini beğenmiş bir milliyetçilik
değildir. (1920)
——-
Bir milletin ruhu zaptolunmadıkça / zorla ele geçirilmedikçe , bir milletin azim
ve iradesi / engelleri yenme kararlılığı kırılmadıkça o millete hakim / egemen
olmanın imkanı / olanağı yoktur.
Halbuki / oysa asırların yarattığı milli bir ruha, kuvvetli ve daimi / sürekli bir
milli iradeye / istence – karar verme kuvvetine hiçbir kuvvet karşı koyamaz.
(1.9.1924)
——-
Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu / eğitim ve
öğrenimin sınırı ne olursa olsun, en evvel / önce , herşeyden evvel / önce
Türkiye’nin istikbaline / geleceğine , kendi benliğine, milli ananelerine /
geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu /
uğraşmak gereği öğretilmelidir. (1922)
——
Milletin varlığını devam ettirmek için fertleri / bireyleri arasında düşündüğü
müşterek / ortak bağ, asırlardan beri gelen şekil ve mahiyetini / içeriğini
değiştirmiş, yani millet, dini ve mezhebi bağlar yerine Türk milliyeti bağı ile
fertlerini / bireyleri toplamıştır. (Kasım 1925)
—–
Bir fert / birey için olduğu gibi, millet için de kudret ve kabiliyetini / yapabilme
kuvvetini ve yeteneğini – becerisini fiili / eylemsel eseriyle gösterip ispat
etmedikçe, itibar / saygınlık ve ehemmiyet / önemsenmeyi beklemek
beyhudedir / boşunadır.
Kudret ve kabiliyetten mahrum / yoksun olanlara iltifat olunmaz / beğeni
sunulamaz.
İnsanlık, adalet, mürüvvet icaplarını / eli açıklık – iyilik gerekenlerini , bütün bu
vasıfları haiz olduğunu / nitelikleri taşıdığını gösterenler talep edebilir /
isteyebilir.
(Nutuk)
——-
Esas kıymeti / değeri kendine veren ve mensup / bağlı olduğu millet ve
memleketi ancak şahsiyeti / kişiliği ile kaim gören / var – kalıcı düşünen
adamlar, milletlerinin saadetine / mutluluğuna hizmet etmiş sayılmazlar.
Ancak kendilerinden sonrakileri düşünebilenler, milletlerini yaşatmak ve
ilerletmek imkanlarına nail ederler / olanaklarına kavuştururlar.
Kendi gidince ilerleme ve hareket durur zannetmek / sanmak bir gaflettir / boş
bulunmak – vurdumduymazlıktır. (17.3.1937)
——-
Milli birlik duygusunu mütemadiyen / ara vermeden – sürekli ve her türlü
vasıta / araç ve tedbirlerle / önlemlerle besleyerek geliştirmek milli ülkümüzdür
/ ulaşılması gereken hedefimiz – amacımızdır. (Ekim 1933)
Başarılarda gururu yenmek, felaketlerde / yıkımlarda ümitsizliğe karşı gelmek
lazımdır / gereklidir. (1930)
———————————–
Türk… Övün, çalış, güven.
———————————–
Tarihi vukuat / polislik olaylar , hadisat / olaylar ve müşahedat / gözle
görülenler hep insanlar ve milletler arasında ve hep milletin hakim olduğunu
göstermiştir.
Milliyet prensibi aleyhindeki / ilkesi karşıtında ki büyük mikyasta / ölçekte fiili
tecrübelere / eylemsel deneyimlere rağmen, yine milliyet hissinin
öldürülemediği ve gene kuvvetle yaşadığı görülmektedir.
Tarih, bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkar
edemez / yok sayamaz. (Temmuz 1919)
——
Türk Tarih tezi olgunlaştı. Onun üzerinde yürümek, durmadan çalışmak
lazımdır / gereklidir . Bazı inançsızlıklar olabilir. Bunlar yol kesenlere
benzeyebilir, aldırmayınız. (1938)
—–
‘’ Türk çocuğu ecdadını / Atasını tanıdıkça, kendinde daha büyük işler yapmak
için kuvvet bulacaktır. ‘’
—–
Milletimiz, kuvvetli karakter, sarsılmaz sistem, ateşli milliyetçilik, iktisadi /
ekonomik başarılarla doğup çoğalacak imkanlarla / olanaklarla da
kuvvetlendirilmelidir. (1924)
—–
Milletin toplumsal düzen ve sükunu / huzuru , hal ve istikbalde refahı / bu gün
ve gelecekte rahatlığı , saadeti / mutluluğu , selameti / esenliği – kurtuluşu ve
masumiyeti, medeniyette ilerleme ve yükselmesi için insanlardan, her hususta /
konuda alaka / ilgi , gayret / çaba , nefsin feragatini / öz verisini ve icabettiği /
gerektiği zaman seve seve nefsinin fedasını talep eden / öz veride
bulunulmasını isteyen , milli ahlaktır.
Mükemmel / eksiksiz bir millette, milli ahlakiyet icapları / gerekleri , o millet
fertleri / bireyleri tarafından adeta muhakeme edilmeksizin / sorgulamaksızın
vicdani, hissi bir şevkle / duygusal bir istekle yapılır.
En büyük milli heyecan işte budur.
(Afet İnan, Atatürk Hakkında H.B. S. 302)
——–
Milli ahlakımız, medeni esaslarla ve hür fikirlerle / düşüncelerle beslenmeli ve
desteklenmelidir. Bu çok mühimdir , bilhassa / özellikle dikkatinizi çekerim.
Tehdit / gözdağı esasına dayanan ahlak, bir fazilet / erdem olmadıktan başka
itimada da / güvene de layık değildir / hak kazanmaz – yakışır değildir.
1924 (M.E.İ.S.D. 1, s. 19)
——-
Türk milleti kurtuluş savaşından bu güne hatta bu savaşa atılırken bile mahkum
/ esir olmuş milletlerin hürriyet ve bağımsızlık davalarıyle ilgilenmeyi, o
davalara yardım etmeyi benimsemiştir.
Böyle olunca kendi soydaşlarının hürriyet ve bağımsızlıklarına kayıtsız
davranması elbette uygun görülemez.
Fakat milliyet davası şuursuz ve ölçüsüz bir dava şeklinde mütalaa ve müdafaa
edilmemelidir / düşünülmemeli ve savunulmamalıdır.
Milliyet davası siyasi bir mücadele konusu olmadan önce şuurlu bir ülkü
meselesidir / sorunudur.
Şuurlu ülkü demek, müsbet / olumlu – kanıtlı ilme, ilmi usullere dayandırılmış
bir hedef ve gaye / amaç demektir.
O halde propagandalarda müsbet / olumlu usullere müracaat etmek/
başvurmak şarttır.
Hareketlerin imkan / olanak sınırları ve sıraları mutlaka hesaba katılmalıdır.
Türkiye dışında kalmış olan Türkler, ilkin kültür meseleleriyle / sorunlarıyla
ilgilenmelidirler. Nitekim biz Türklük davasını böyle bir olumlu ölçüde ele almış
bulunuyoruz.
Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk
eserlerine önem veriyoruz.
Baykal ötesindeki Yakut Türklerinin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz / geri
bırakmıyoruz.
(Abdülkadir İnan, Türk Kültürü Dergisi, Sayı: 13, 1963, S. 115)
———-
Gücümüz zayıfladığında bizi aşağıladılar ve gururumuzu kırdılar.
Anladık ki suçumuz , kim olduğumuzu unutmuş olmamızdır.
Dünyanın bize saygı göstermesini istiyorsak, en önce bizim kendi kimliğimize ve
milliyetimize saygı göstermemiz gereklidir. ( ATATÜRK Konya 1923 )
—————————————-
ÖZGÜRLÜK ve BAĞIMSIZLIK
—————————————-
“Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve
ecdadımın / Atalarımın en değerli mirası / bırakıtı olan bağımsızlık aşkı ile dolu
bir adamım.
Çocukluğumdan bugüne kadar ailevi, hususi / özel ve resmi hayatımın her
safhasını / bölümünü yakından bilenler için bu aşkım malumdur / bilinir.
Bence bir millette haysiyetin / onurun , namusun / ahlakın ve insanlığın vücut
bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla
kaimdir / vardır – kalıcıdır.
Ben şahsen / kişisel olarak bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet / önem
veririm.
Ve bu vasıfların / karakterlerin kendimde mevcut / var olduğunu iddia
edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim.
Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım.
Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir / sorunudur.
Millet ve memleketin çıkarları gerektirirse, insanlığı oluşturan milletlerden her
biriyle medeniyet / uygarlık gereği olan dostluk ve siyaset iletişimlerini büyük
bir hassasiyetle / duyarlılıkla beğenirim.
Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu isteğinden
vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım. ”
Mustafa Kemal ATATÜRK.
————
Cumhuriyet ilan edileli henüz 4-5 gün olmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk, Türkler’in geçmişi üzerine bilimsel bir araştırma
yapılması için, uzun süredir kafasında tasarlamış olduğu tasarımı arkadaşlarına
ve sohbet meclislerine açar.
Tasarıda öncelik Türkler’in tarih, kültür ve medeniyetlerinin araştırılmasına
verilecektir.
Yapılan araştırmalar yayın haline getirilecek ve geniş kitlelere ulaştırılması için
kongre ve toplantılar düzenlenecektir.
Türkler’i aşağı gören Avrupa ülkelerine de bir ders verilecektir.
Bir seneyi bulan görüşmelerden sonra 12.11.1924 de , Bakanlar Kurulu
toplantısında, 111 sayılı kararname ile İstanbul Üniversitesi’ne bağlı
“Türkiyat Enstitüsü / Türklük Bilgisi eğitim kurumu ” kurulması kararlaştırılır.
Enstitü başkanlığına, aynı üniversitede görevli olan Prof. Fuat Köprülü getirilir.
( 1890 / 1966 . Türkolog , Tarihçi , Edebiyatçı )
Enstitünün araştırmalar yapabilmesi, yayınlayabilmesi ve kongreler
düzenleyebilmesi için ihtiyaç duyacağı maddi destek, savaştan çıkmış bir
milletin bütçesinden, Atatürk’ün emri ile 200.000 Lira ayrılır.
Bütçe kıttır ancak vazife / görev kutsaldır!
Çalışmalar başlar. İlk hazırlanan dosya Atatürk’e sunulur. Paşa’nın yüzü
gülümser , tek bir eksik semboldür.
Fuat Bey, böylesi bir enstitü için kullanılacak sembol konusunda Atatürk’ün
yardımcı olmasını ister. Bunun üzerine Atatürk :
“ Fuat Bey, Karlı Tanrı Dağları’nın Önünde, Elinde Meşale Tutan Bir Bozkurt
Olsun !
Bu Meşale Genç Türkiye Cumhuriyeti İlminin İfadesi Olsun.
Ergenekon’dan çıkmamızda kılavuz / yol gösterici olan Bozkurt, Türklüğün
Anadolu Topraklarındaki Yeni Devletinin Kuruluşunu İfade Etsin ! ”
Mustafa Kemal Atatürk’ün ifade ettiği amblem, önce eski yazı ile hazırlanır,
1929 da yeni Türkçe ile kullanılmaya başlanır.
Atatürk’ün bu tasarımı , daha sonra kurulacak olan Türk Tarih ve Türk Dil
Kurumu’nun da kökenlerini oluşturur.
Emperyalist / sömürücü ve şımarık ülkelerin, bu topraklar üzerinde söz sahibi
olma çabaları Atatürk zamanında büyük ölçüde kesilir ve Türk Diyarı / Ülkeleri
kavramı akıllarda yer etmeye başlar.
————————
NUTUK / SÖYLEV
Sözün sonu
————————
‘’ Saygıdeğer efendiler !
Sizi günlerdir meşgul eden / uğraştıran uzun ve ayrıntılı konuşmalarım , sonuç
olarak geçmişte kalmış bir devrin hikayesidir. Bunda , milletim ve gelecekteki
çocuklarımız için dikkat ve uyanıklığı davet edebilecek bazı noktaları ortaya
koyabildiysem kendimi bahtiyar / mutlu sayacağım .
Efendiler !
Bu konuşmamla , milli hayatı son bulmuş olarak görülen bir milletin
bağımsızlığını nasıl kazandığını ve bilim ve teknolojinin en son prensiplerine /
ilkelerine dayanan milli ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya
çalıştım .
Bu gün ulaştığımız sonuç , yüzyıllardan beri çekilen milli felaketlerin / yıkımların
meydana getirdiği uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan
kanların bedelidir.
Bu sonucu Türk gençliğine emanet ediyorum.
—————————-
Atatürk’ün Gençliğe
Hitabesi / konuşması
—————————-
Ey Türk Gençliği !
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve
müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin / varlığının ve istikbalinin / geleceğinin yegane / tek temeli
budur.
Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir.
İstikbalde / gelecekte dahi, seni bu hazineden mahrum / yolsun etmek
isteyecek, dahili / iç ve harici / dış bedhahların / kötülüğünü isteyenlerin
olacaktır.
Bir gün, İstiklal / bağımsızlık ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine / korumak
zorunluluğuna düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin /
konumun imkan / olanak ve şeraitini / koşullarını düşünmeyeceksin!
Bu imkan ve şerait / olanak ve koşullar , çok namüsait / elverişsiz bir mahiyette
tezahür edebilir / nitelikte ortaya çıkabilir.
İstiklal / bağımsızlık ve Cumhuriyetine kastedecek / amaçlayacak düşmanlar,
bütün dünyada emsali / örneği görülmemiş bir galibiyetin mümessili / temsilcisi
olabilirler.
Cebren ve hile / zorla ve aldatmalar ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş /
zorla alınmış , bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve
memleketin her köşesi bilfiil / gerçekten – eylemli olarak işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şeraitten / koşullardan daha elim / acıklı ve daha vahim / çok tehlikeli
olmak üzere, memleketin dahilinde / içinde , iktidara / yönetime sahip olanlar
gaflet / dalgınlık ve dalalet / sapkınlık ve hatta hıyanet / ihanet içinde
bulunabilirler.
Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini / kişisel çıkarlarını , müstevlilerin /
işgalcilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler/ birleştirebilirler.
Millet, fakr ü zaruret / ileri derecede yoksulluk içinde harap ve bitap / yıkkın –
yılgın ve yorgun düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin / geleceğinin evladı!
İşte, bu ahval / durum ve şerait / koşullar içinde dahi, vazifen;
Türk İstiklal / bağımsızlık ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret / gereksinim duyduğun kuvvet , damarlarındaki asil
kanda mevcuttur / vardır !
Mustafa Kemal Atatürk
20.10.1927
( Nutuk / Söylev ‘ini 6 günde 36 saatte okumuştur. Nutuk’un son bölümündedir.)
———
Anlatımımızı M.Kemal’ in şiiri ile bitirelim :
HAKİKAT / GAFİL
Gafil, hangi üç asır, hangi on asır?
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu,
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak
Yalan tarihi gömüp doğru tarihe gidin.
—
Asya’nın ortasında Oğuzoğulları,
Avrupa’nın Alplarında Oğuz torunları,
Doğu’dan çıkan biz, Batı’dan yine biz,
Nerde olsa, nasıl olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk, bütün adamların birliğidir.
—
Ey birbirine diş bileyen yığınlar !
Ey yığın yığın insan gafletleri !
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Dünya o zaman görecek hakikat nerede ?
Hakikat nerede ?
————-
Kaynakça
————-
* Nutuk / söylev. Ocak 2013 4.basım İş Bankası yayınları.
* https://www.ktb.gov.tr/TR-96474/turk-milleti.html
* Türkolog Fatih Mehmet Yiğit
* https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/Herbert_Melzig
* Atatürk hakkında yabancıların söylemleri için aşağıdaki adreste okuyabilirsiniz:
https://huseyinkasap.com/sayfa-ataturk-Icin-ne-dediler-59.html
* Yusuf Akçura /Türkçülüğün Manifestosu / bildirisi .
* Siyaset ve İktisat, Yusuf Akçura Sayfa 214 – Ötüken Neşriyat.
* ZİYA GÖKALP-Türkçülüğün Esasları.
* Muvaffak İhsan Garan. Milletlerin Sevgilisi Atatürk, s.51
* Mehmet Önder, Atatürk’ün Yurt Gezileri, s:233.
* Taha Toros, Atatürk’ün Adana Seyahatleri, S. 39
* Prof. Dr. Afet İnan, M. Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, s:43
————-
Tüm duygu ve düşüncelerini satırlarında açık ve net anlatmış.
Yaşamını Türk tarihinin , kültürünün , dilinin , uygarlığının bilinmesi ,
geliştirilmesi ve Türk Birliğini oluşturmak için geçirmiş en önemli değerimizdir.
Türk insanının görevi :
Mustafa Kemal’i doğru anlamak , çocuklarına doğru anlatmak ve Türk Birliğinin
oluşması için çaba göstermektir.
—–
Konu M.Kemal olunca anlatılar uzunca oluyor.
Bu anlatıya eklenecek daha çok bilgiler var.
Sadeleştirmeleri özenle yaptım .
Diğer bilgileri ayrı başlıklar altında paylaşmaya çalışacağım .
İdris Kulaçoğlu. 19.4.2021 . çalışma odam . 23.45