KİMEKLER / YİMEKLER

1.inci anlatı.

—————-

İrtiş  Irmağı kıyıları ve Altay Dağları arasında 7. yüzyılda çeşitli boylarla birlikte birlik  devleti  içinde yaşamış olan bir Türk ulusudur.

8. yüzyılda da bağımsız oldular.

10. yüzyılda  Kitanlar’ın baskıları sonucu Ural Dağları’nın güneyine göç ettiler.

11. yüzyılda Asya’nın doğusundan batısına doğru sürekli göç ettiklerinden boy birliğine dayalı yapıları bozulmuştur. Birlikleri bozulunca  Kıpçaklar’ın egemenliğine  girdiler.

Kimekler  / Kimegler , eski ve büyük bir Türk kavmidir.

8. yüzyıl ortalarından  11. yüzyıl ortalarına değin süren bir devlet de kurmuşlardı.

Kimekler’in  yaşamış olduğu bölgenin yerli tarih kaynakları son derece kıttır. Orada yürütülen arkeoloji araştırmaları pek yetersiz bulunduğu gibi, yazılı tarih kaynakları da henüz ele geçmediğinden, Kimek  Ülkesi’nin iç haberleri yoktur. Kök-Türk çağı yazıtlarında (8. yy.) Kimekler veya bu boy birliğinde bulunan öteki boylar üzerinde bilgi verilmemektedir.

Komşu bölgelere ait yabancı kaynaklar da titizlikle taranarak, incelenmemiştir. Çinlilerin kuzeybatı yönünde ve oldukça uzakta bulunmalarına rağmen onların Kimekler’i  bildiklerini Saray Yıllıkları’ndaki kayıtlardan anlaşılmaktadır.

Bazı eski kayıtlarda, 9. ve 10. yüzyıla ait İslam coğrafya eserlerinde bulunuyor. Bunlar düzenli ve  detaylı  değil, tüccar ve gezginlerden derlenmiş küçük bilgilerden ibarettir / oluşmaktadır.

Kimek  / Kimak  boy adı, Kime / Keme /  “ gemi ” sözcüğünün ilk şekli olan

‘’ Kimeg ”den alınmış olabilir. Bilindiği gibi onlar Ertiş  / Irtış  ırmağı’nın iki yanında yaşamışlardı. İşte bu büyük akarsuyu geçmek için, onların kullandıkları bir tür gemiden alarak komşularınca verilmiş olabilir.

Türk boy biliminde böyle kullanılan hayvan veya eşyanın boya ad olarak verildiğini biliyoruz. Nitekim biçimce buna benzeyen “ Kanglı ” ve “ Kayıg ” adlı boylar da eski kaynaklarda geçmektedir.

Kimekler tarih sahnesinde Ertiş’in orta boyunun iki yanında ve daha çok doğu yöresinde iken görünmüşlerdir.

Burası Türk Anayurdu’nun batı kesimidir.

Kimekler’in ilk yurtları, belki yine burası idi. Belki de Ertiş’in doğusundaki Altaylar’dan yayılarak, buraya indiler. Türk ilkçağı başlarında Ertiş boyunda başka Türk boyları bulunduğuna göre, bu ikinci ihtimal / olasılık  daha anlamlı  görünüyor.

Kimekler, yakın komşuları Fars destanı tarihinde yer almıştır. Gerçekten Kimekler’in Turan ötesi komşusu olan Farslar’ın eski destanlarında bu ulusun adı geçmektedir.

Fars söylentilerini derleyerek “ Şehname ” adlı büyük eserini ortaya koyan ünlü şair Tus’lu Firdevsi ( 935?-1020 ) Turan’ın büyük hükümdarı Afrasyab  / Alp Er Tunga ‘ın İran Hükümdarı Keyhusrev’e yenilip, geri çekildiğinde, Kimek ülkesine ve “ Derya-yi Kimek ”e gittiğini  anlatır.

7. Yüzyılda :

—————-

Bu yüzyılda  Kimekler’in Altay dağlarının kuzey batısında ve Ertiş  / Irtış  ırmağının orta kıyılarında yaşadıkları anlaşılıyor.  Bu durumda, Batı Kök-Türk Kağanlığı’nın sınırları içinde ve onların hakimiyeti altında olmalıdırlar. Yüzyıl boyunca Batı Kök-Türk Kağanlığı zayıfladığı ölçüde, onun idaresi altında bulunan boylar, bağımsızlığa doğru gidecekler ve kendi idarelerini kazanacaklardır. Yine bu arada yüzyılın sonlarına doğru Çu havzası merkez olmak üzere Türgiş devleti de kurulacaktır.

8. Yüzyılda :

—————-

Yüzyılın ortalarına değin İli havzası, Batı Türkleri’nden bir bölük olan Türgişler eline geçmiş bulunuyordu. Geçen yüzyılın sonlarına doğru, kurulan bu Türgiş Kağanlığı’nın, hakimiyet / egemenlik  alanı  İrtiş’in orta havzalarına uzanmış olsa gerektir. Bununla birlikte Türgiş – Kimek münasebetleri / ilişkileri  üzerinde hiç bir bilgimiz yoktur. Öte yandan Kök Türk  / Gök Türk çağı yerli kaynaklarından olan ve yüzyılın ilk yarısına ait yazıtlarda “ İrtiş ” adı birkaç kere anılır ise de, onun kayıtlarında hangi boyların yaşadığı belirtilmemiştir.

Yüzyılın ortasında, doğu ve batıdan uzanmış iki istila / zorla ele geçirme ordusu, Arap ve Çin orduları karşı karşıya geldi. Her ikisi de bölge için hakimiyet mücadelesinde / egemenlik  uğraşında  idi.

Kimekler’in güneyinde yaşayan Karluklar’ın, 751 yılı yazında Talas yakınında yapılan büyük savaşta Araplar yanında yer almasıyla, Çinliler büyük bir yenilgiye uğrayıp çekildiler. Bununla birlikte Arap kumandanı da, bölgedeki  hakimiyetini kuramadı.

Böylece Isık Köl’ün / Gölün batısında uzanan Talas yöresi adı geçen Karluklar’ın idaresi altına girdi. Oradaki bazı boylar, otlaklarını bu yeni  hakime / egemen kuvvete  bırakarak kuzeybatıya doğru çekilmek zorunda kaldı.

Karluklar’ın gittikçe güçlenmesi sonucu, 765 sıralarında Türgiş devleti de artık kesin olarak dağıldı. Bununla Çu havzası onların sınırı içine giriyordu.  

745’lerde Uygur, Karluk ve Basmıllar’ın akınlarıyla doğudaki Kök  / Gök-Türk Kağanlığı da çökmüş bulunuyordu.

Doğu ve Batı Türkistan’da arka  arkaya gelen bu olaylar sonucu Orta Asya’daki siyasi durumun değişmesi sırasında, Kimekler de 8. yüzyıl ortalarında bağımsızlıklarını almış ve devletlerini kurmuş olmalıdırlar.

Onların bir çok  boydan  kurulmuş  bir ulus olduğunu biliyoruz.

( Aynı İlk Türk devlerinde olduğu gibi ‘’ Boy  Birliği ‘’ anlayışı. Bu konuda geniş bilgi ‘’ İlk Türk Devletleri ‘’ olarak paylaştım. On Oyul , Bir Oy Bil , At Oy Bil ve Türük Bil ( mö 9000 ile ms 575 arası ) İ.Kulaçoğlu.

İşte gerek bununla ilgili sonraki  bilgiler , gerek çağın benzer Türk devletleri göz önünde tutulduğunda, bu devletin konar – göçer evli büyük boylardan kurulu birlik niteliğinde olduğu anlaşılıyor.

Devlet idaresinde “ Hakanlı ” derecesinde bir teşkilat / örgüt kurmuş olan boy birliğinin en kalabalık boyu belki daha başta Kıpçaklar idi.

Kimek devleti ile ilgili en eski bilgi Arap elçisindendir.

Emeviler’in  yıkılışı ve Abbasiler’in  çıkışı sıralarında Halife tarafından Tokuz -Oğuz  Hakanı’na elçi olarak gönderilmiş  Bahroğlu Temim / Temim b. Bahr el-Muttavvi’i , raporunda  Kimekler’i de gördüğünü, Hükümdarlarını ve  konar – göçer evli hayatlarını anlatmaktadır. ( 607-800 )

Bu yüzyılın son çeyreğinde Oğuzlar’ın Doğu Türkistan’ın Selenge bölgesindeki yerlerinden batıya doğru hareketle, bir aralık Kara ve Ak Ertiş’de Kimekler’in güneyinde komşu kaldıklarını, Arap kaynaklarının Abbasi halifesi Mehdi çağına (775-785) ait haberlerinden öğreniyoruz. Arap tarihçisi Ali el-Mes’udi, Oğuz, Karluk ve Kimekler’in birleşerek Peçenekler’e karşı mücadeleye giriştiklerini anlatır.

Ona göre adı geçen boylar, Aral gölü kuzeyi ile Hazar arasında yaşayan Peçenekler ile Peçni, Bacgırd  / Başkurd – t  ve  Nugerde adlı boylar üzerine saldırmışlardır.

Peçenekler’in  doğusunda Kıpçaklar ile Oğuzlar bulunuyordu.

Amansız bozkır mücadelesi sonunda Peçenekler, yenilerek  otlaklarını  ve yurtlarını  onlara bırakıp batıya doğru çekilmeye başlayacaklardır. Böylece Peçenekler’i biz daha sonra doğu Avrupa’da, Kuzey Kafkaslar’da ve Hazarlar arasında yer almış göreceğiz.

Bu  bilgilerden  anlaşılıyor ki, batıya gelen Oğuzlar, eski yakınları olan boylar ile birleşerek, kendilerine yurt bulmak üzere adları geçen boylara karşı mücadeleye / uğraşa  girmişlerdir. Bu bozkır mücadelesi / uğraşı , 8. yüzyıl sonları veya 9. yüzyılın  başlarında  Oğuzlar’ın  yeni yerlerine yerleşmesiyle bitmiştir.

Büyük bir kısmı Avrupa’ya doğru göçe başlayan Peçenekler’den, eski yerlerinde kalan az sayıdaki Uruklar ise, yeni gelen Oğuz ulusu içine gireceklerdir. Bunları Oğuzlar’ın  sonraki 24’lü  boy düzeninde buluyoruz.

9. Yüzyılda :

—————-

Bu yüzyıl sırasında, yine Ertiş ırmağı boyunda ve bugünkü Kazakistan’ın kuzeydoğu illerinde, fakat çok daha yayılmış olarak, büyük  Kimek devleti varlığını  sürdürdü.

İslam coğrafyacılarının Orta Asya’dan ilk bilgileri derlediği sırada Batı Türkistan’ın kuzeydoğusunda henüz İslam’ı kabul etmemiş bir çok Türkboyu konar – göçer evli yaşıyordu.

Coğrafyacılar, Oğuzlar  / Guz ‘ın kuzey doğusundaki çok geniş bozkırda ve Ertiş ırmağı boyunda  Kimek  adlı büyük bir Türk ulusunun bulunduğunu, onların batıda İtil veya Kama Irmağına değin uzanan yerleri idareleri altında tuttuklarım belirtiyorlar. Bu durumda Türkistan’ın kuzeyinde batıdan doğuya sırasıyla OĞUZ DEVLETİ ,  KİMEK  DEVLETİ  ve KIRGIZ  BEYLİĞİ ‘nin bulunduğu anlaşılıyor.

Kuman / Kıpçak  sorunu  üzerine eğilenlerden Çek bilgini D.A.Rasovsky, bu 9. ve 10. yüzyılda Ertiş ile Ural arasında yaşayan Kimek boyunun aslında Kuman / Kıpçak  olduğunu, bunların bir oymağını  Kıpçaklar’ın teşkil ettiğini, 10 . yüzyıldan başlayarak bu Kıpçak adının yavaş  yavaş  bütün  Kimekler’e  ad olduğunu ileri sürmüştü.

10. Yüzyılda :

——————

Onuncu yüzyılda Batı Sibirya’nın Güney yarısında  Kimek Hakanlığı ,büyük bir ulus halinde hayatına devam ediyordu.

Ülkenin batı kesiminde Yayık  / Ural  ırmağı’na değin / kadar  uzanan yörede, birlikten bir boy olan Kıpçaklar yayılmışlardı. Komşuları olarak doğuda Kırgızlar, güneydoğu’da Karluklar, güneybatı’da Oğuzlar bulunuyordu.

Kimek devletinin sınırları, yüzyılın ikinci yarısında güneyde Seyhun boyundaki Savran  kasabasına, batıda ise Ak İtil ırmağı kaynaklarına dayanmıştı.

916 da , kuzeydoğu Çin’den çıkmış olan bir Moğol / Bin Kol  boyu olan Kıtanlar  / K’itan, Kıtay, Khitay  bir devlet kurdular (916).

Bunun sonucu olarak oradaki bazı Türk boyları batıya çekilmeye başlamıştır. Kıtan sürüleri, 924 yılında Selenge havzasını işgal ettiler / ele geçirdiler ve Karabalık  / Kara-Balgasun  kentine de girdiler.

840  yılından beri oralarda bulunan Kırgızlar da sürülüp atıldı. Yukarı Kem / Yenisey  ve Kobdo  yöresi bozkırına geçen Kırgızlar ise, oradaki Türk boylarını batıya sürdüler.

Yüzyılın ortalarında  Kimekler’in  batıya doğru yayılması sürüp gitti.

Batı kesimindeki boylar, Ural sıradağlarının güneybatı yöresine. Çim  / Emba  ve Yayık  / Ural  ırmakları vadilerine hakim / egemen  oldular. Bu arada Hazar denizi kıyısına da ulaştılar. Coğrafyacı Istahri (933-51)’ye göre. Kimek ile Guz / Oğuz  arasındaki sınırı  Isıl   / Atıl, İtil  ırmağı çizer.

Son  araştırmalara bakılırsa 10. yüzyılda  Orta Asya’daki Türk boyları şöyle dağılıyordu :

Doğuda Nanşan yöresinde Sarı Uygur lar,

onların batısında Kaşgar’a değin uzanan alanda  Karahanlılar Hakanlığı,

Isık  göl havzasında Türkmenler ve Karluklar,

Kuzeyde  Altaylar’a  varan yörede Kimekler,

bunların doğusunda Kırgızlar,

Kimekler’in batı kesiminde Tobol-İşim havzasında Kıpçaklar,

onların güneyinde Ertiş – Seyhun – Yayık arasında Oğuzlar.

Kimekler  için bir bölüm ayrılmış bulunan Hududü’l – Alem (982)’de, onların Hükümdarlarına “ Hakan ” denildiği belirtilir. Bu kayıt, Kimekler’in bağımsız devletini ve bu devletin niteliğini açıkça göstermektedir.

11. Yüzyılda :

——————

Güneybatıya  sarkmaya devam eden Kimekler ve Kıpçaklar, yüzyılın başlarında Seyhun’un orta ve aşağı kıyılarına da hakim oldular. Aşağı Ertiş – İşim Tobol havzasında bulunan Kıpçaklar, çoğalarak daha geniş bir alana yayılmışlardır. Bu sıralarda batı komşuları Hazarlar içine girdikleri de düşünülebilir.

Yüzyılın başlarında Kıtanlar’ın batıya doğru akınları gelişmeye başlamıştır. Bu sıralarda Kumanlar’ın  ilk yurtlarından batıya doğru göçleri de, Kuzey Çin’deki Kıtan  Devleti’nin bu baskısına bağlanmaktadır, Şerefüzzeman Tahir Mervezi (1120)’nin  aktardığına göre:

Kunlar Kıtay  / Kıtan ‘dan korkarak göçtüler.

Arkadan gelen Kaylar, onları daha ileriye sürdü.

Onlar Sarı’yı, onlar Türkmenler’i,

onlar Oğuzlar’ı,

onlar Peçenekler’i  iterek yurtlarını aldılar.

İşte bu sıralarda, Aral Hazar bölgesindeki Peçenekler’in kuzeyinde Hazarlar, doğusunda Kıpçaklar, güneyinde Oğuzlar bulunuyordu, İbn el-Esir’de anlatılan 1012-13’de Türkler’in Çin’den çıkışı haberi de yine bu Kun ve Sarı Uygurların Türkmen yurduna gelişi olmalıdır.

Gerçekten, 1004 yılında Çin ile barış yapan Kıtanlar, önce Kore ve sonra Gobi üzerine döndüler. Bu sonuncu bölgeden de, 1009 yılında Uygurlar üzerine yürüdüler ve onlardan Batı Kansu ile Kan-çov ve Suçov kentlerini aldılar.

1017 sırasında Kıtan sürüleri, Karahanlı devleti sınırları içindeki Kaşgar bölgesi ile Isık Köl / Göl  yöresine de girmişlerdir.

Çağın kaynaklarına bakılırsa, Kıtanlar 300 bin çadır halkı halinde / toplamı belki iki milyona yakın nüfus ile  Karahanlı ülkesini istilaya başlamış oluyordu. Öncüleri ise Isık Köl’ün batısında bulunan başkent Balasagun’a sekiz günlük yere yaklaşmışlardır, işte bu ağır akın ve istila, Orta Asya’daki Türk boyları arasında yeniden büyük bir boylar göçü doğurdu.

Konar – göçer  Kıtanlar’ın  bütün varlıklarıyla Türk boyları yurtlarına saldırışı, gerçekten ağır bunalıma / gerginliğe  yol açmış ve Türk boyları da bir birbirini yerlerinden sürerek, büyük bir göçe başlamışlardır.

11. yüzyılın ilk yarısındaki büyük boylar göçü, Kimek ulusu üzerinde de kötü tesir / etki  bıraktı. Boy  birliğinde ağır bir bunalım / kriz – gerilim  doğdu ve birlik bozuldu, öyle anlaşılıyor ki, yüzyılın ortalarına doğru ülke içindeki karışıklar çoğaldı ve zayıflamış bulunan merkezi idareye karşı baş kaldırmalar arttı.

Öte yandan büyük nüfusa  sahip Kıpçaklar’ın çevredeki  boylar üzerinde hakimiyet / egemenlik  kurmaya girişmesi, ayrıca bunlardan bir kısmının batıya doğru göçe başlaması, Kimek devleti’ni çözmüş olmalıdır. Boy birliğinin dağılışı ve merkezi idarenin çöküşü o derecede ani ve kesin olmuştur ki, yüzyılın ikinci yarısında  Kimek devleti ve ulusunun adı bile unutulmaya başlamıştır. Onun yerini en kalabalık boy olarak Kıpçaklar aldı.

Bu son husus, yurtta kalan Kıpçaklar’ın üstün sayılarıyla belki boy birliği idaresini ellerine geçirmeleri demek olabilir. Kimek  ülkesindeki bütün boylar da bu Kıpçaklar’a bağlanmıştır.

Karahanlı  ülkesinde  Kaşgarlı Mahmut , değerli eseri “ Divanü Lügati’t-Türk‘’  de , Kimekler’den  hiç söz etmez.

Bu eserde, sadece, Kimek  boy birliğinden olan ve yine Ertiş boyunda yaşayan Yimekler  / Yemekler  tanıtılmış ve onların da Kıpçaklar’ın bir “ cifi  / oymağı ‘’ olduğu belirtilmiştir.

Ancak Kaşgarlı, bu bilgiye hemen şunu da  katmıştır:

“Bizce onlar Kıfçak’tır, ama Kıfçak Türkleri kendilerini ayrı sayarlar.”

Bu küçük açıklama bazı mühim hususları / önemli konuları akla getirmektedir: Kimek  boy birliği artık iyice dağılmış ve o toplayıcı ad unutulmuştur.

Birlikten belki sadece Kıpçaklar ile Yimekler yerlerinde kalmışlardır.

Pek kalabalık olan Kıpçaklar ise, kendilerini ayrı belki de üstün saymaktadırlar.

( Kaşgarlı’ya göre   Kimek olarak isimlendirilmiş boy birliğinin adı ‘’ Yimekler  / Yemekler ‘’ dir.) İ.K

Kimek  ulusu, benzerlerinde olduğu gibi, bir çok Türk boyunun birleşmesinden ortaya çıkmış idi. 11. yüzyılın ortalarında olan dağılma sonunda, bu birliğin boylarından bazılarını ya tek başına kalmış veya başka boy birlikleri içine girmiş bulmaktayız.

Birliğin en kalabalık boyu olan Kıpçaklar, batı Sibirya bozkırı ile Hazar Denizi kuzeyinde yayılmışlardı. Bunlardan bir kısmı Kumanlar ile birlikte orta Avrupa’ya doğru uzandı. Ve orada yeni bir Boy Birliği devleti kurdu. Kendi alanlarında kalanlar ise, 15. yüzyılda yeni etnik toplumlar kurulana değin varlıklarını sürdürdüler.

Kimekler’in durumu da Kıpçaklar’ınki gibi oldu.

Bir kısmı yerlerinde kalırken, bir kısmı Kıpçaklar yanında Doğu Avrupa’ya geçti. Muhammed  Nesevi (1241)’nin  verdiği bir malumatta / bilgide :

Yimekler’in 12. yüzyılda Seyhun boyuna indiklerini ve oralarda Harezmşahlar devleti hizmetine girdiklerini öğreniyoruz.

Bu devletin bazı askeri sefer ve başarılarında büyük rol oynamışlardır.

Avrupa’ya giden Yimekler’den  bir bölüğünü daha sonra, 14. yüzyıl başlarına ait bir başka bilgiye göre, Altınordu  Devletindeki Kıpçaklar arasında buluyoruz.

Birlikten başka bir boy olan BAYANDUR ‘ lar, galiba çok kalabalık ve yaygın değil idiler. Bunlar sadece Oğuz ulusu içine girdiler. Daha sonra Türkiye’ye doğru akan Oğuzlar arasındaki Bayandurlar’dan  Akkoyunlu soyu 15. yüzyıl başlarında Doğu Anadolu ve Azerbaycan’ı içine alan bir devlet kuracaktır.

Kimek  Boy  Birliğinin öteki boylarının dağılıştan sonraki durumu üzerinde şimdilik  bilgimiz yoktur. 19. yüzyıl ile 20 . yüzyıl başında Orta Asya’da yaşayan Türk  boyları ve urukları / soyları arasında  Kimek  boy adına rastlamıyoruz.

Kaynaklarımızdan  anlaşıldığına göre Kimek ülkesi, Batı Sibirya ovasında içinde kalan geniş bir bozkır alanı idi.

Ülkenin asıl merkezini Ertiş’in orta boyu teşkil etmekteydi.

Birlikteki boyların nüfusu arttıkça ve bunlar da yayıldıkça sınırlar genişlemiştir. Bu Türk ülkesinin sınırlarını belirleyen bazı bilgileri İslam coğrafyacılarının küçük kayıtlarında buluyoruz.

Coğrafyacı Muhammed el-Mukaddesi, 10. yüzyılda Güneybatı sınırının Seyhun havzasındaki  Sabran ile Şağlcan kasabaları yakınlarından geçtiğini söyler. Bunlardan Savran  / Sabran , Oğuz  / Güz  ve Kimek  yurtları sınırına bakan bir kasabadır.

Şağlcan ise, Kimek ülkesi sınırında, etrafı sur ile çevrili büyük ve zengin bir kasabadır.

İbn Havkal’ın kayıtlarından da bu sınırın Batıda Ak-İtil ırmağı başlarına uzandığı sanılıyor.

Kaynaklarımızın  çeşitli  bilgilerinden  Kimek ülkesinin komşularını da öğrenebiliyoruz.

Bunlara göre :

Doğusunda Kırgızlar  / Kırgız Beyliği  vardı. 

Batıda  Peçenekler yaşıyordu.

( Hudhüdü’l-Alem / Dünyanın sınırları (982)’de Peçenek yurdunun her haliyle Kimekler’inkine benzediği belirtilmiştir. Peçenekler’in  yerini sonradan Oğuzlar  / Oğuz Devleti aldı. )

Güney doğudaki  Tokuz / Dokuz – Oğuzlar ile aralarında bir bozkır  /sahra uzanırdı.

Yine güneyde Kara Ertiş yöresinde, olasılıkla  Oğraklar bulunmaktaydı.

Güney batı yönündeki alanda ise, Karluklar, Türkmenler ve Oğuzlar yayılmışlardı.

—–

Kimek ulusu, kaynakların açıkça anlattığı gibi, bir Boy Birliğidir. Bu kuruluşta onların bir çok boy ve uruktan / soydan  meydana geldiği  kesindir. Ancak Kimek ulusundaki boy düzenini, bütün bölüntülerin adlarını ve sayısını hiç bir kaynakta bulamıyoruz.

Hududu Alem / Dünyanın sınırlarına  göre (982) , Kimek ülkesi 11 (bir de Hakan bölgesi varsa, 12 ) bölge / İl ‘den kurulmuş idi. Bunların her biri ulusu meydana getiren boylara ait ise, düzende o sayıda büyük boy bulunuyor demek olmalıdır.

Gerdizi  ise (Coğrafyacı . ölümü 1061 )  , Kimek destanında  7 boyun adını vermiştir. Bu iki kaydı birleştirirsek, Kimek boy birliğinin başlangıçta yedi boy ile kurulduğunu, sonraki katılmalar ile bunun on ikiye çıktığını düşünebiliriz.

Hepsi kişi adı kökünden olan boy adları şöyledir:

İmi-Eymi-İmey , İmek-Emek  / Yimek , Tatar, Balandur / Bayandur , Khıfçak / Kıpçak, Lankaz / Lanıkaz, Aclad / Eclad .

Uzun süre birlik içinde kalan Kıpçaklar, sonraları Batı Sibirya’dan Orta Avrupa’ya uzanan pek geniş bozkırların hakimi / egemeni olmuşlardır. Onların Kumanlar ile ayrı bir boybirliği devleti de kurduklarını biliyoruz. Altınordu öncesi ve sonrası etnik / ırksal  kuruluşların içinde bu boyun büyük yeri vardır.

( Altınorda / ordu : 1236 / 1502 .Cengiz Han oğlu Çuçi oğlu Batu Han kurdu. Han çadırının üstü altın kaplama olduğundan Altın Otağ / Çadır ismi almış ) İ.K

Haklarında az bilgimiz olan Yimekler’i Kaşgarlı Mahmud Bey tanıyordu. Birlik dağıldıktan sonra bir kısmı Seyhun  ırmağı boyuna inmişler, bir kısmı da Altınordu’daki  Kıpçaklar içinde görülmüşlerdir.

( Kaşgarlı  Mahmut : 1008 / 1102 Türk dilleri uzmanı . Divanu Lugati’t-Türk / Türk sözlüğü bütünü yazarı. )

Kimek boy birliğine sonradan hangi boyların katılmış olabileceğini açıkça bilemiyoruz. Bununla birlikte Kimek ülkesindeki üç bölgeden birinin adı olan

“ Kırkızhan” dikkate alınırsa, birliğe bir Kırgız boyunun da katılmış olduğu anlaşılıyor. Oğuzlar’a komşu bölgede yaşayan ve sonraları Kıpçaklar ile birlikte bulunduğu görülen Kanglı boyu da bu birliğe katılmış olabilir. Gerçekten  yurtları Kıpçaklar’ınkine pek yakın idi.

Kimekler’in  8. yüzyılın ortalarında, Doğu Kök / Gök-Türk ve Türgiş devletlerinin tarih sahnesinden çekilmeleri üzerine bağımsızlıklarını ilan eden öteki Türk boyları gibi, bir devlet kurduklarını biliyoruz.  Türk ilk çağı boyunca Türkler’de iki türde devlet yapısı görülmüştür.

 1 – Bir-iki boydan kurulan “ BOY  BİRLİĞİ ”.

2 –  Büyük boylar birliğiyle oluşan “ HAKANLI  DEVLET ”  idi.

Bu ikincisi, pek çok büyük boyun katılmasıyla geniş bir alana hükmeden ve idaresi  aristokrat / soylu – asil  nitelikte tek bir soya dayalı devlettir. Devlet özelliği bakımından daha köklü, daha geniş örgütlü ve daha büyüktür.

—–

 Ali el-Mes’udi ( 896 / 956  Tarihçi , gezgin ) , “ Muruc ” (943) ile “Tenbih” (956) adlı eserlerinde, onlardan “ KİMEK  YABGULUĞU ” olarak söz etmiştir.

Aynı yüzyılda ve bu devlete daha yakın yerde yazılmış “Hudud” (982)’da Kimek hükümdarının unvanı “Hakan” olarak verilmiştir. Gerdizi (1061) ise, herhalde eski bir kaynaktan alarak başbuğlarına “BAYGU  / YABGU ” unvanını veriyor. Bu kayıtlara bakılırsa, ister Yabgu, ister Hakan olsun, ikisi de Kimekler’in Hakanlı devlet düzenine sahip bulunduğunu ortaya koymaktadır.

Özetlersek  ;

—————–

* Kimek devlet yapısı Hakanlık derecesindedir. Bir çok büyük boyun birliğinden kurulmuştur. Devlet idaresi aristokrat /asil – soylu nitelikte ve Hakan soyu elindedir. Bu büyük devlet göçer evli hayvan besleyici boyların iktisadını ve hukukunu ön planda tutar. Bölgelerde Hakan soyundan kişiler veya birliği oluşturan boyların beyleri hakimdir / egemendir.

Kimek Devleti’nin devlet örgütlenmesini  bize kısaca Hudud tanıtıyor.

Ülkenin başında “Hakan” unvanlı bir hükümdar bulunuyordu. Onun idaresi altındaki ülke on bir ( kendisininki ile on iki) İl’e ayrılmıştır. Her ili kendi hakimi idare etmesiyle, illerde on bir “amil ” vardır. Bu orun / makam , idarecinin kendi soyuna  özeldir. Yeri, çocuklarına veraset / miras – bırakıt  yoluyla verilir. Her il’in de kendi içinde boy ve uruklara ayrılmış bulunacağı da düşünülebilir.

Kaynaklarda geçen bazı unvanlardan Kimek Devleti’nin üst orunları / makamları hakkında bilgi edinebiliyoruz. Bu unvanları zaten ilk ortaçağ’daki Türk devletlerinde de bulmaktayız. Unvanların başında “HAKAN” geliyor. Eski ve asıl şekli “ KAĞAN ” olan bu unvan, bağımsız devlet başkanına verilirdi. Hakan’ın saraydaki eşi olan kadın “ HATUN / KATUN ” ilk çağlardan beri bütün Türk devletlerinde kullanılmıştır. “ YABGU ” (Kimek destanı vb.) ve “ ŞAD ” (Kimek destanı) unvanları, oldukça eski bir geçmişin eseri olarak, Hakan’ın yakınlarına, kendi idaresindeki ülkenin bir bölümünü idare etmek üzere verdiği bir vazife / görev  unvanı idi. Ancak bunlar yer ve zamana göre, biri önde öteki arkada tutulmuştur. Yüksek seviyedeki başka bir unvan da “TUTUK  / TOTOK ” (Kimek destanı ve Mücmelü’t-Tevarih / Tarihlerin özeti ). Bu, bir bölgenin askeri-mülki idarecisine verilirdi.

* Kimekler, gerek kaynaklarındaki bilgilerden ve gerek günümüze kalan dil kalıntılarından açıkça anlaşıldığı üzere, Türk diliyle konuşuyorlardı.

Elimizdeki dil kalıntıları dikkatle incelenince, Kimek Türkçesinde 2 ağız bulunduğu da ortaya çıkıyor. Ülke nüfusunun büyük kısmı, komşu Oğuzlar ile birlikte Ana-Türkçe  / Y-Türkçesi  konuşmakta idi.

En kuzey batıda bulunan bir kısım Kıpçaklar ile bir kısım Yimekler ise, Bulgar Türçesi  / S-Türkçesi) etkisinde  bir ağıza sahip idiler.

* İlk çağlar boyunca bütün Türk devlet ve boylarında olduğu gibi, Kimekler’de de Kamlık / Kaman / Şaman inancı egemendi.

Gök’e / Tanrı’ya  taptıkları, Atalar ruhu’na ve Ateş’e de büyük saygı gösterdikleri biliniyor.

Kimekler’de “ Su kültü ” bulunduğu Gerdizi’nin aktardığı Kimek destanından ortaya çıkıyor. Orada belirtildiği üzre, onlar Ertiş ırmağı’nı ulu Tanrısı sayarlarmış. İshak ibn el-Hüseyin (11. yy)’ in yazdığına göre de Kimekler ölen kişilerin cesetlerini yakarlar ve küllerini büyük akarsulara (Ertiş ırmağına) dökerlermiş. Ünlü Arap gezgini, Ebu Dulaf (Mis’ar b. Muhalhil, 941) Kimekler’de bir  YADA  Taşı bulunduğu bilgisini veriyor.

* Kimek ocakları  / ailelerinde  Ataerkil egemenlik  vardı. Bu, ilk çağdan gelen bütün Türk boylarında böyledir.

* Nüfusun büyük çoğunluğu, konar – göçer evli bir hayat tarzı sürdürürdü. Kuzey kesimindeki ormanlık yerlerde yaşayan Kimekler, oldukça yerleşik bir yaşayışa sahip idiler. Sayıca çok az olan bu oturaklar, daha çok avcılık ile geçinirlerdi. Bu oturaklar dışındakiler, hayvan besleyiciliği / çobanlık yaparak geçimlerini bunların ürünleriyle sağlarlardı.

* Kimek Devleti’nin asıl iktisadi / ekonomik yapısı bu hayvan besleyiciliğine ve onlardan alınmış ürünlere dayanmaktaydı.

Geçimlerinin bir yolunun da avcılık olduğu bilinmektedir.

Kimekler samur  / semmur , kakım ve sincap gibi kürklü hayvanları avlarlardı. Onların kışın karlı günlerinde kürk hayvanı avına çıktıklarını Mervezi anlatır. Avcılık, yerleşik Kimekler’de asıl geçim, göçer evlilerde ise yardımcı iş  olarak kabul edilmişti. Ocakların bütün servetlerini büyük hayvan sürüleri oluştururdu. Besledikleri ve ürettikleri hayvanların başında at, sığır ve koyun gelirdi. Gerdizi’nin anlattığına göre, Ertiş ırmağının yukarı boyunda binlerce vahşi at bulunuyordu. Kimekler, kementler ile bu atlardan yakalar ve ehlileştirirlerdi. Yine bu kaynak, onlarda deve bulunmadığını, getirilse bile çok yaşamadığını belirtir.

Konar – göçer evli Kimekler’in besledikleri büyük sayıda ki hayvanları kışın kendi sert iklimlerinde korumaları çok güç olurdu. Oğuzlar ile iyi anlaştıkları yıllarda kış şiddetli olunca hayvan sürülerini alır, Oğuzların yaylalarına geçerlerdi. Sert soğuklarda bineklerini götürdükleri bir bölge Oğuz yurduna yakın Ak tag – dağ / Ök tag – dağ  idi.

Konar – göçer evli Kimekler, hayvan besleyicisi olmaları dolayısıyla yılı yaylak ve kışlak denilen belli iki yöre arasında yarı göçebe geçirirlerdi. Yazın yaylakta otlaklarda, sulak yerlerde ve çayırlarda dolaşırlardı. Bu hayat tarzının bir gereği olarak büyük çadırlar altında barınırlardı. Keçeden yapılmış büyük otağlardan küçük çadırlara kadar değişik barınakları vardı. Kışın karlı günlerini soğuktan korunabilen vadi ve su kenarlarındaki kışlaklarında geçirirlerdi. Orada toprak altında ağaçtan su hazineleri yapmışlardı. Soğuğun şiddetlendiği günlerde sular donunca, kendileri ve hayvanlar bunlardan yararlanırdı.

* Hudud yazarı, Kimekler ile Kırgızlar’da giyimin tamamen aynı olduğunu belirtir. Bu tarz giyimin, zaten göçer evli yaşayışın gerektirdiği hususlara uygun birimlerden oluştuğuna göre, eş olması çok tabiidir Karda Kimekler’in kayak kullandıkları da belirtilir.

* Kimekler’in yiyeceklerinin başında hayvanlardan elde ettikleri besinler gelirdi. Bol miktarda koyun, sığır ve at eti yerler, sütlerini de içerlerdi. Yaylakta semirtilmiş hayvanların eti ve sütü en iyi gıdadır. Etler kurutulup saklanarak kışın da yenirdi. Bu et kurutma usulü, bugün bizde de yapılan “pastırma” biçiminde olmalıdır, içecekleri arasında süt ve bundan yapılmış olan besinler vardı. Kimekler, at sütü de içerler ve bundan hazırladıkları mayalı içkiye de

“ KIMIZ ” derlerdi. Kımız, besin değeri yüksek bir içecektir.

* Kimekler’in başta komşuları olmak üzere, birçok millet ile alış-veriş yaptıkları anlaşılıyor. Çevre ülkeler ile canlı hayvan ve ürünleri (et, deri, yapağı, halı, dokuma vb) üzerine ticaret yapılırdı. Ayrıca, avladıkları kürklü hayvanların postlarını da ihraç ederlerdi. Bunlara karşılık dışarıdan başka ihtiyaç maddeleri alırlardı. Ticarette paradan çok, değiş tokuşun esas alındığı düşünülebilir, İslam tüccarlarının Oğuz, Kimek ve Kırgız illeri gibi ana yollar dışında kalmış olan Türk yurtlarında toplu halde çetin yollarda aylarca dolaşarak ticaret yaptıklarını, pazar açtıklarını biliyoruz. İslam coğrafyacılarının haber kaynağı olan bu tacirlerin güvenlik içinde dolaşmaları da ayrıca dikkate değer bir konudur. Gerdizi ile Mervezi, Kimek ülkesinde tuz bulunmadığını, bunu dışarıdan aldıklarını  belirtirler. Bu madde onlar için o derecede değerli idi ki, samur kürk ile değiştirmeye razı oluyorlardı.

————–

KİMEKLER

2.anlatı

————

Kimeklerin ortaya çıkışı 656 yılına bağlanabilir.

Onların idarecisi Şad Tütik unvanı taşıyordu.

840’ta Uygur Kağanlığı yıkılınca Eynür, Bayandur, Tatar gibi boylar Kimeklere katıldı.

Bundan sonra Kimek idarecisine Baygu  / Yabgu denmeye başladı.

10. ve 11. asırlara ait bir eserden faydalanan İdrisi

bu  sefer onların hükümdarını Canaq İbn Hakan el-Kimeki diye bildirmektedir.

Ebu Dülef’in kaydına göre ise , onlarda kamış yetişiyordu ve onunla yazıyorlardı.

İrtiş ve Tarbagatay’da 9 – 10. asırlara ait ele geçen taş aynaların üzerinde

eski  Türk yazıları vardır.

Kimeklerin  yurtları Yukarı İrtiş boylarıdır.

Kimek adının İki İmek / İki Yimek ‘ten geldiği şeklindeki fikir/ düşünce

ilim  aleminde kabul edilmektedir.

Kök / Gök-Türkler ve Uygurlar zamanındaki Çik’lerin devamı da sanılmaktadır.

—–

( ÇİK ‘ler : Kök Türkler çağında tarihi bir soy veya boy adı. Çik adlı boy hakkında 8. yüzyıl balbal / mezar taşlarında ve yazılı taşlarda bilgiler vardır. VIII. yüzyıl öncesinde ve sonrasında Yenisey bölgesinin boyları arasında geçer.

Bilge Kağan yazıtında :

Altı otuz yaşımda Çik bodun Kırgıs birle yağı boltı. Kem keçe Çik tapa süledim. Örpente sünüşdim, süsin sançdım,az bodunığ altım, … içgirtim.

Çevirisi.

Yirmialtı yaşımda Çik topluluğu ile Kırgız halkı düşman oldu. Yenisey akarsuyunu geçip Çik halkına kadar savaşçılarım ile vardım. Ürbünde savaştım. Askerlerini yendim, sayıca az olan halk bana bağlandı.

Uluğ-Kem / Yenisey ulusu yazıtlarında ;

Altaylardaki Çıgat ve Çıgandık adlı topluluklar var.) İ.Kulaçoğlu.

—–

Kimek  ülkesinin doğusunda Kırgızların bir kolu yaşıyordu.

Güneyinde  Artuş ve Etil nehirleri, batısında Kıpçakların bir kısmı,

kuzeyinde ise gayr-i meskun / yerleşim dışı  sahanın bir kısmı bulunuyordu.

Kimeklerin bazı alt kabilelere ayrıldıkları anlaşılmaktadır.

Örneğin : Gerdizi, Kimekleri yedi boy halinde göstermektedir.

Bu boyların adları İmi, İmak, Tatar, Balandur, Hıpçak, Ankaz ve Eclad idi.

Ayrıca  İmi boyunun Bayavut adlı bir küçük kabilesi vardı ki ;

bu  kabile daha sonra Moğollar / Bin Kollar  arasında görülecektir.

Ancak, Hudud’ül  Alem’de Kimeklerin 11 boy halinde yaşadıkları belirtilmiştir.

Fakat,  boyların hepsinin adı yazılmamıştır.

Sadece  Hıfçak  /  Ifçak , Karkara, Han,

Yagsun ve Yasu gibi boyların adlarından söz edilmektedir.

Bu eserde Kimeklerin  Yemekiye adlı şehirlerinin olduğu kayıtlı ise de

diğer  kaynaklarca bu bilgi teyid edilmemiş / doğrulanmamış  (Taraz’dan bu şehre seksen günde gidilirmiş),  aksine köylerinin dahi olmadığından bahsedilmiştir  /  anlatılmıştır.

Samur, kunduz, kakım ve tilki kürkleri önemli servetlerini teşkil eden / oluşturan Kimekler  özellikle  kışın bu hayvanları avlarlardı.

Maveraünnehirli  tacirler / tüccarlar Kimek ve Kırgızlara giderler, onlardan değerli kürkler satın alırlardı .

916 yılında Çin’in kuzeyinde Liao / Karahıtay  devleti kurulunca

kuzey  batı Çin yani Ordos’taki Kunlar  / sarılar  Tarbagatay havalisine  – yöresine gelip Kimmekleri  batıya ittiler ve daha sonra onlarla karıştılar.

11. yüzyılda Kimek adının yerini Kıpçak ve Yimek almıştır.

Bu asırda Yimekler hala  İrtiş civarında oturuyorlardı.

İrtiş  Irmağı, Kimeklere göre kutsal idi.

Hatta  Gerdizi’ye göre ilah / Tanrı  idi.

12. yüzyılda  özellikle  Bayavutlar olmak üzere Yemekler,

Harezmşah  ordusunda yer aldılar.

Diğer taraftan Yimak / Kimak  Türklerden bir sınıf olup, Kıpçaklara mensup / bağlı idiler.

—————-

KİMEKLER

3.anlatı  

—————-

Batı Göktürk Kağanlığı’nın yıkılışından sonra göçebe ve yarı göçebe Türk kökenli toplumlar  bugünkü  Kazakistan topraklarında üç  devlet kurmuşlardır:

1 – Yedisu Bölgesinde KARLUK  sosyal etnik / ırk birliği.

2 – Sır Derya’nın orta ve aşağı havzasında ve Aral civarı bozkırlarında OĞUZ  YABGU DEVLETİ.

3 – Kazakistan’ın kuzey, güney ve merkez bölgelerinde  KİMEK  BİRLİĞİ.

Kimek toplumunun kuvvetlenmesi  656 senesinde Batı Göktürk devletinin yıkılışından sonradır. Kimek kavimlerinin lideri “ŞAD  TUTUK ” ünvanını taşırdı.

Şad Tutuk  ünvanının Türkler arasında geniş bir şekilde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu unvana birçok defa 7 – 9. yüzyıllara ait eski Türk yazıtlarında da rastlanmaktadır.

8. yüzyılın ikinci yarısı ve 9. yüzyılın başında Kimek toplumunun  üç ana istikametteki / yönde göçü başlıyor.

Bunlar Güney Ural’dan kuzey batıya (esas Kıpçaklar).

Güney Kazakistan ve Sır Derya bölgesinin güney-batısına doğru.

güneyde kuzey-doğu Yedisu sınırlarına kadar uzanmakta idi.

766 ve 840 yılları arasında Kimekler Batı Altay, Tarbagatay ve Alagöl’ü içine alan bölgeyi işgal etmişti / ele geçirmişlerdi. Bu bölge Doğu Türkistan’da hüküm süren Tokuz / Dokuz Oğuzların kuzey sınırlarına kadar uzamakta idi. Onların arasındaki sınır bölgeyi  Cungar sıradağları oluşturuyordu.

840 yılında Merkezi Moğolistan bölgesindeki Uygur Kağanlığı’nın yıkılışından sonra dağılan toplumlar  (Eymur, Bayandur, Tatar) Kimek birliğine katıldılar. Tam bu sıralarda Kimeklerin  7 toplumdan  oluşan federasyonu oluşmuştur. Bundan sonra Kimek  toplumunun  lideri BAYGU / YABGU  unvanını taşımaya başlar. Yabgu unvanı şad unvanından daha üstündür. Yabgu unvanının değişik Türk  toplumlarının (Karluk, Oğuz, Uygur) hükümdarları tarafından kullanılmakta olduğu bellidir.

Kimek konfederasyonu  / birliği  siyasi bakımdan Türk kökenli toplumlar ile  beraber daha sonra Türkleşen Orta Asya’daki Tatar (bunlar daha önce Dokuz-Oğuz’lara dahildi) grupları ile de sıkı siyasi ve kültürel bağlarda bulunmakta idi. Kimek  birliği akraba esaslı bir birlik değil, idari – bölgelerin birliği niteliğindeki bir birliktir.

Sosyal bakımdan ise, Kimek birliği akraba toplumu  düzeyine göre veya toplumların  kendi aralarındaki  hiyerarşik / sıra düzen  veya vassal / kul – boyun eğen  statülerine / konumlarına göre toplumun sıkı düzeninde yer alırlardı.

9. yüzyılın başlarında Kimekler Sır Derya’ya doğru ilerlediler. Sonra Karluklarla birleşerek Oğuzlara  Kangar – Peçenekleri  yenmede yardım ederek, onları Sır Derya ve Aral bölgesinden göç etmeye zorladılar.

—————————————-

Kimek  Kağanlığı’nın Kuruluşu

—————————————-

8. yüzyılın sonu ve 9. yüzyılın ikinci yarısında oluşan  olaylar sırasında Kimekler Orta İrtiş bölgesinden Cungar sahasına kadar olan topraklara iyice yerleşmişlerdi.

Kimeklerin güney Ural (Yayık) ve Sır Derya havzasına kadar ilerlemeleri Kimek devletinin oluşmasında önemli etken oluşturmuştur. Kimek devleti hakkındaki ilk bilgiler 9. yüzyıl sonu ve 10. yüzyıl başlarında yazılan Arapça tarihi-coğrafi eserlerde rastlanmaktadır. Bunların arasında mesalik yazarlarından Yakubi’nin verdiği bilgilerin net ve gerçekçi olmasıyla, eserde geçen Kimek ve diğer Türk kökenli devletler hakkında açıkladığı  ifadeler çok büyük önem kazanmaktadır.

( Yakubi : ölüm 890 . Tarih , coğrafya , gezgin )

Yakubi eserinde:

“Türkler çeşitli cinsler / türler ve ülkelere ayrılır.

Bunların bazıları Karluklar, Tuguzguzlar / Dokuz Oğuzlar , Türgişler, Keymaklar ve Oğuzlardır. Türklerden her cinsin ayrı bir ülkesi vardır. Birbiriyle haberleşirler” demektedir.

Kimekler hakkında İbn Fadlan’da ilginç bilgiler bulunmaktadır ( 877 / 960. Bilgin , gezgin );

“Oğuzlar, Dokuz Oğuzlar ve Kimekler Türk toplumlarının  en güçlüleridir ve onların  herbirinde birer hükümdar bulunmaktadır” der.

Arap coğrafyacıları İstahri ile İbn Havkal Türk hükümdarlarının kendi ülkesinin özelliklerini taşıması ile ayırt edildiğini belirtmektedir.

Kimek Hükümdarları başkalarından daha kuvvetli idiler. 9. yüzyılın sonu ve 10. yüzyılın başı Kimek Kağanlığı’nın kuruluşundan itibaren / başlayarak  Hükümdarlar en yüksek unvan olan Kağan / Hakan  unvanını taşımaya başlamıştı.

Hakan Türklerin en büyük Han’ıdır.

Hakan hanların Han’ı demektir. Hükümdarların hükümdarı.

 10. yüzyıl alimi  Harezmi’nin belirttiği gibi Farsların Şahinşahları gibi Kağan unvanı  Yabgu unvanının iki kat üstünde bir unvandır. Böylece, Kimek toplumunun sosyal ve siyasi gelişmesi ile toplumlardan  devlet oluşmasına geçen süreç içerisinde, hükümdarlarının çeşitli unvanlar taşımaları alt kısımdaki Şad  Tutuk  ve Yabgulardan başlayarak Kağan’a kadar yükselmekte idi.

Aynı zamanda Eski Türk soyluları için kullanılan unvanlar:

Şad . Uluğ  Şad , Kiçig, Kağan, Uluğ kağan gibidir.

Görüldüğü gibi, Kimeklerle eski Türk unvanları arasındaki bağ kopmamıştır.

Bu durum Kimeklerle eski Türklerin vatanı olan bölgeler arasındaki bağı da göstermektedir.

Kimek hükümdarı gerçek bir hakimiyete sahipti. Kendi ülkesi çerçevesinde, Kağan  toplumun  ileri gelenlerinden hakimler atamaktadır. İktidara / yönetime miras yolu ile geçme kuralı sadece Hakan ve ailesi için geçerli değil aynı zamanda toplum  ileri gelenleri için de söz konusu idi. Bunun için Kimek Kağan’ı tarafından atanan  11 bölgenin hakimliği miras yolu ile onların çocuklarına geçmekte idi.

Kimek Kağanlığı’nın kuruluşunda,  toplumlar  birliği kuruluşunda olduğu gibi askeri birlikler büyük önem taşımakta idi.

Hakimler aynı zamanda asker başı idiler. Hakan onlara hizmetleri için ülke topraklarından bölgeler armağan ederdi. Bölge hakimlerinin Hakan’a belli bir sayıda asker gönderme mecburiyeti / zorunluluğu vardı. Bu bölgelerdeki etnik yapı genellikle bir kavime mensup / topluma bağlı ailelerden oluşmaktadır. Bölgesel  toplum  sisteminin ortaya çıkması, toplum yapısında verilen büyük araların nedeni idi. Bölge hakimleri anlaşıldığı gibi Hakan’ın hakimiyeti altında idiler. Bölge hakimliği ve askeri önderliği aynı zamanda elinde bulunduran böyle kalabalık toplumlar  birliğinin ileri gelen kimseleri, zamanla kendi ekonomik gelişmelerini ve siyasi güçlerinin artmasını sağlamıştı.

Bunlardan bazıları zamanla merkezi hakimiyeti elle geçirmeye çalışan yarı bağlı devletler haline gelmiştir.

Arap coğrafyacısı İdrisi (12 .yy.) ;

Kimekler ülkesini anlatırken kullandığı Kimek Kağanı’nın oğlu Canah İbn Hakan al-Kimeki’nin (10 yada 11.yy.) eserinden yola çıkarak Kimeklerdeki bölgeleri ve onların egemen hükümdarları hakkında yazmaktadır.

Onların konakları yüksek duvarlarla çevirili şehirler ve surlarla donatılan yüksek tepelerde yer alan kaleler idi. Böyle şehir ve kalelerde hakimler çok sayıda asker bulundurmakta idiler. Onların hazine ve malları ulaşılması zor dağlık bölgelerde hanların emri ile kalelerde sıkıca korunmaktadır.  Kimek Kağan’ının ordası / otağı – çadırı yüksek duvarları ve demir kapıları bulunan İmekya (Kimekiya) şehrindedir. Şehirde onun çok sayıdaki ordusu ve hazinesi bulunmaktadır. Aslında Kağan hakimiyeti ile devlet hakimiyeti arasında bir fark yoktu.

Farsça anonim eser Hudud ül-Alam (10.yy.)’da geçen 11 hakim hakkındaki bilgi ve İdrisi’nin Kimek Kağan’ının hacibi / kapıcıbaşısı , veziri adaletli ve devleti sağlam şeklindeki sözleri, hakimiyetin tek elden sağlandığını gösterir.

Hakimiyet / egemenlik ne kadar iptidai / ilkel olursa olsun, bu ilk önce toplumun sosyal tabakalara ayrılması sonucudur. Ortaçağ kaynaklarında belirtildiği gibi Kimeklerde sosyal farklılıklar vardı.

İran tarihçisi Gerdizi (11.yy.);

”Kimeklerde çobanlar kendi sahibinin hayvanlarına bakardı, ayrıca kışa hazırlık olarak herkes kendi varlığına göre koyun, at veya inek etlerini kuruturdu” diye yazmaktadır.

İdrisi’ye göre ;

Kırmızı, sarı ipekten yapılan giysileri sadece varlıklı insanlar giyerdi ve böylece kendilerinin sıradan göçebelerden ayrıt edilmesini de sağlıyorlardı. Şehirde atlı askerlerin yanısıra yaya süvariler de bulunmakta idi. Bu yaya askerlerin iki çeşitten oluşmaktadır.

1 – Yoksul göçebeler.

2 – Tutsaklardır.

Kimek  toplumlarına  ait arkeolojik buluntularda ölülerle beraber gömülen eşyaların pahası / değeri ve bir  diğerinin aynı olmadığını görülmektedir.

Kimek toplumundaki sosyal farkın gittikçe belirgin hale gelmesi bir yandan konar – göçer  aristokrasinin / soyluluğun oluşmasını diğer yandan sıradan konar – göçerlerin  daha da yoksulluğa düşmesini sağlamıştır. Hayvanlarının büyük kısmından ayrılan  konar – göçerler zorunlu olarak  yerleşik (yatuk, catak) hayat tarzına geçmeye başlamıştır.

Bu durumu Türk bilgini Kaşgarlı Mahmud ‘da  belirtmektedir.

Yatuklar / yerleşikler  zanaatla, balıkçılıkla uğraşırlardı. Göçebelerin sınırında kışlaklarda yaşamakta idiler. Bu kışlaklar zamanla şehirlere dönüşüyordu. Ortaçağ şehirleri artık, sadece birer askeri – idari merkez değil, bunun yanı sıra ticaretin, zanaatın ve ziraatın da merkezi haline gelmişti.

Kimek  devletinde vergi toplama işleminin de olduğunu şu kayıta dayanarak söyleyebiliriz:

Kimak  denizinin sahilinden Türkler tarafından toplanan altından, Hükümdar kendi payını alırdı ve kalanı oranın sahibinin olurdu.

—–

Kimeklerdeki yazı hakkındaki bilgimiz Arap seyyah / gezgin  Ebu-Dulafa (10. yy.)’nın ;

“Onlarda kamış yetişiyor, bununla onlar yazıyorlar” demesinden ibarettir.

Her halde Kimekler kamış kalemlerle, eski Türk alfabesini kullanarak yazarlardı. Bu düşüncemizi İrtiş nehri ve Tarbagatay dağlarının yakınlarında bulunan 9 – 10. yüzyıllara ait üzerinde eski Türk alfabesiyle yazılar bulunan tunç aynalar doğrulamaktadır.

—–

9 – 11 . yüzyıllarda Kimeklerde eski Türk inancındaki ibadet şekilleri, bunun içinde Tengri’ye ve dedelerinin ruhlarına inanç vardı.

İçlerinde bazı gruplar ateşe, güneşe, yıldızlara, nehirlere ve dağlara tapardı. Yaygın inançların biri Kaman / Şaman inancıydı. Aynı zamanda bazı Kimek boyları Hıristiyan inancındaki Mani inancını da  benimsemişlerdi. İslam’ın üst düzey Kimek aristokrasisi arasında yayılmış olması da olasılık  dışı değildir. En azından “Canah İbn Hakan al-Kimek” ismi buna delalet ediyor / yol gösteriyor gibidir. Bu konuda bazı Kimek mezarlıklarının Müslümanlara ait olduğunu belirtmeliyiz. Bilindiği gibi, semavi dinlerden (İslam, Hıristiyan) birinin kabul edilmesi toplumun sosyal-ekonomik gelişmesinin göstergesidir.

Sosyal ve kültürel bakımdan Kimekler çoğunlukta 6 – 9. yüzyıllardaki Eski Türk geleneklerini geliştirdi ve devam ettirdiler. 9. yüzyılın sonu ve 11. yüzyılın başlarında ise onlar artık gerçek bir devlete sahip olmuşlardı.

—–

Ortaçağ kaynakları Kimeklerin dış politikasında komşuları ile olan münasebetlerinden / ilişkilerinden  bize haber vermektedir. Dış politikasında Kimek Kağan’ı başkalarına nazaran girişimci  idi.

Bu yüzden İdrisi onun hakkında:

“Kimek hükümdarı şerefi / onuru ile tanınan en yüce hükümdarlardan biridir… Türk hükümdarları Kimek Hakan’ının hakimiyetinden çekinmektedirler. Onun intikamından korkarlar, gücünden çekinirler ve akın yapmasından sakınırlar. Çünkü bunları geçmişte yaşamışlardı” demektedir.

—–

Kimek  Hükümdarları güneye yaptıkları askeri akınları sayesinde Tokuz -Oğuzların topraklarının bir kısmını ele geçirdi. Bu durum bize Gagan (Ala Göl’ün kuzeyi) nehrinin güney doğusundaki Kimek şehri Karantiya’nın hiçbir zaman Tokuz-Oğuzlara ait olmadığını göstermektedir. Kimekler Tokuz- Oğuzların sınır şehri olan Doğu Türkistan’daki Camlekes’e akınlar yapmıştır. Tokuz-Oguzlar 10. yüzyılda bu bölgenin sadece bir kısmını ellerinde tutabildiler.

Bununla beraber kaynaklar bazı mühim durumlardan söz etmektedir. Mesela, barış zamanlarında Oğuzlar Kimeklerin, Kimekler de Oğuzların sınır topakları içerisinde göç edebiliyorlardı. Bunun içindir ki, Kimek, Kıpçak ve Oğuz toplumları   arasındaki sıkı bağ onların diline ve kültürüne kendi damgasını vurmuştur.

İdrisi’nin kayıtlarına dayanarak Kimek kağanının Yenisey Kırgızlarına da akınlar yaptığı anlaşılmaktadır.

“Kırgız ülkesi tüm şehirleri ile üç günlük mesafededir. Bunlar dört şehirdir. Yüksek duvarlarla çevirili bu şehirlerde çalışkan ve mert halklar yaşamaktadır”.

En başta göze alınması gereken şey komşuları ile her zaman önderlik mücadelesi halinde bulunan Kimek Hakan’ı idi. Diğer taraftan Kimekler ile Kırgızlar arasındaki benzerlik sıkı etno / ırki – kültürel bağların nedeniyle açıklanabilir. Kırkırhan isimli Kimek şehri Kırgız geleneklerine çok benzeyen geleneğe sahip nüfuzu / etkisi  ile tanınmıştır.

Bunun yanı sıra diğer sülale ve halklar da Kimeklerin topraklarına saldırmakta idiler. Karahanlıların Kimek topraklarına, bazen İrtiş’e kadar uzanan saldırıları olduğunu biliyoruz.

10. yüzyılın başlarında Kimek topraklarının sınırları iyice belirlenmişti. Dış münasebetlerindeki / iletişimlerinde Kimeklerin komşularına yaptığı askeri akınlar artık daha çok barış münasebetlerine dönüşüyordu. Buna Bulgaristan’dan İtil’e, Orta Asya’daki Samanilerden, Oğuzlar, Karluklar, Tokuz-oguzlar ve Kırgızlardan Kimeklere giden çok sayıdaki ticaret yolları dalalet eder. Ulu İpek Yolu’ndan ayrılan kervan yolları Kimek hakanının İrtiş’teki ordasına uğruyordu.

————————————

Kimek  Kağanlığı’nın Yıkılışı

————————————

10. yüzyılın sonu ve 11. yüzyılın başlarında Kimek devleti yıkılmaya yüz tutmuştu. Devletin yıkılışının iki nedeni vardır:

1 – İç siyasetinde merkeze bağlı olmak istemeyen Kıpçak Han’larının kendi, özel devlet kurma hareketlerinin güçlenmesi.

2 – Dış siyasette ise, 10. yüzyılın başlarında oluşan  Orta Asya’ya olan kavimler / toplumlar göçü idi.

Araştırmacılar bu göçün asıl nedeni olarak Kuzey Çin’de 916 yılında kurulan Loo devletini gösterirler. Bu devletin aslını Kidanlar oluşturmakta idi. Devletin genişlemesi ile konar – göçer  kavimler / toplumlar batıya doğru göç etmeye başladılar. Bu büyük – geniş kapsamlı  kavimler / toplumlar göçü kaynaklarda da anlatılmaktadır. Mesela, Arap-Farsı, Rus, Ermeni, Macar, Bizans ve Suriye kaynaklarında bilgiler bulunmaktadır. Bunların içinde Arap bilgini Mervazi (12.yy)’nin eserinde bu olaylar hakkında kafi / yeterliderecede bilgiler bulunmaktadır. Eserinde onların arasında (Türklerin) Kun isimli gruplar vardır. Onlar Çin topraklarından Çin Hakan’ının şiddetinden korkarak göç etmiştir. Onlar Nesturi Hıristiyanlarıdır. Onlar kendi ülkelerinden otlak sıkıntısı yüzünden göç etmişler. İbn Koçkar Harezmşah ta bu gruptandır. Onları (Kunları) Kay ismindeki diğer kavim takip etmekte idi. Onlar kalabalık ve güçlüydü. Kayalar Kunları otlaklarından kovdular. Bu yüzden Kunlar Sarıların topraklarına yerleşti, Sarılar ise Türkmen topraklarına göç etti. Türkmenler Doğu Oğuzların topraklarına kaydı. Oğuzlar ise Ermeni denizinin yakınlarına Peçenek topraklarına göç etti. Ermeni denizi dedikleri Karadeniz’dir. Bu kavimler göçü Çin’den Karadeniz’e kadarki halkı etkilemiştir.

Bütün bunlardan şöyle sonuç çıkartabiliriz:

Kun ve Kay toplumları  Kuzey-doğu Yedisu ve İrtiş civarındaki Kimek-Kıpçak toplumlarını  sıkıştırarak Kimek devletine darbe vurmuştur. Kay toplumu Kıpçakların Sır Derya bölgesi ile batı Aral ve Kuzey Hazar denizi bölgesindeki Oğuzları sıkıştırarak, onların güney Rusya ve Karadeniz civarına göç etmelerine neden olmuştur.

Kıpçakların Oğuz topraklarını ele geçirmesi, onları eski Kimek-Kıpçak bölgesindeki en güçlü duruma getirmişti. Bu olaylar sırasında Kimekler sadece siyasi  hakimiyetlerini kaybetmedi aynı zamanda Kıpçaklara tabi / bağlı olmuşlardır.

* Kimeklerin bir kısmı İrtiş’te kaldı.

* ikinci kısmı Orta Asya’da Türkistan bölgesine yerleşti.

* Üçüncü kısmı ise, Kıpçaklarla beraber batıya Güney Rus bozkırlarına doğru göç etti.

Kıpçaklar , Kimek devletinin mirasçısı olmuştur.

—————————

Kavim ve Etnik Yapı

—————————

Kaynaklarda Kimeklerin Türk kökenli olmadığı konusunda hiçbir bilgi yoktur. Tam tersine kaynaklar onların eski Türk toplumlarından  olduğunu söylemektedirler. Kimek adının yazılara geçmesi 8. yüzyıla aittir.

İbn Hordabih ( 820 / 912 Coğrafyacı )’in yaptığı büyük Türk toplumlarının  siyasi ve sosyal listesinde Kimekler, Toğuz / Dokuz -Oğuzlar, Oğuzlar, Peçenek, Karluk, Kıpçak, Azkişami ve Türgeşlerle aynı sırada yer almaktadır.

İlk Kimek federasyonunun / birliğinin yapısı Gerdizi’nin eserinde anlatılmaktadır. Bu birlikte  yedi toplum vardı: Eymür, İmek, Tatar, Kıpçak, Bayandur, Lanikaz, Aclar. Bu toplumların  hiç biri hakkında Gerdizi ayrıca bilgi vermiyor. Gerdizi bunların hepsini var oldukları bilinen ve tanılan toplumlar olarak algılamaktadır. Aynı zamanda Gerdizi onların kökeni hakkında da her hangi bilgi vermiyor. Kimek birliğine giren  toplumların  tarihini incelersek, bu onların Kazakistan topraklarına İç Asya’dan geldiklerini göstermektedir. Kimek toplumlarından  ilki olan “ EYMÜR ” Oğuzlar arasında da görülmektedir. Bir de bu kavime 8. yüzyılda 12 Uygur boyu arasında da rastlanır. Eymürlerin Kimek birliğinde ve Sır Derya Oğuzları arasında rastlanması, onların batı ve kuzey-batı istikametlerindeki / doğrultusunda göçünü göstermektedir.  Eymürler ya Kimeklerle ya da Oğuzlarla asimle olmamış / içinde kaybolmamış , onların birliğine bir  toplum olarak katılmıştır.

Gerdizi’de geçen İmek ismi 7. yüzyıl Çin ve kayinamelerinde Türk Yanmo toplumu  ile özdeşleşmektedir. İslam kaynaklarında bu kavim Hudud ül-Alem’da Kimeklerin baş şehri İmekiya’dan dolaylı anılmaktadır. Diğer kaynaklarda da Kimek Kağan’ının ordası / otağı Kimekya olarak geçer. Kimek toplumlar  birliğinin başkanının ünvanı Gerdizi’ye göre “ İMEK  BAYGU ”, Mesudi’ye göre “KİMEK  BAYGU ”dur. Kaşgarlı Mahmud , Kimeklere ‘’ İMEK ‘’ demektedir.

—–

Kimek  toplumlarından  üçüncüsü Tatarlar 8 yüzyıl eski Türk yazıtlarında 6. yüzyıl olaylarıyla ilgili OTUZ  TATAR  adıyla  anılır.

Diğer Türk yazıtlarında onlar “TOKUZ  TATAR ” adıyla ünlüdür.

Tokuz Tatarlarla Oğuzların esas toplumları  arasındaki devamlı siyasi ilişki  bize 8. yüzyılda Tatar toplumuna katılan  bu grupların Moğolistan’ın kuzey-doğu bölgesinde yaşamakta olduğunu düşünmemizi sağlamaktadır. 740-780 yıllar arasında Tatarlar Uygur Kağınlığına  katıldılar. Uygur Kağanlığının yıkılışından sonra Tatarlar Oğuz-Uygur  toplumları  ile beraber Doğu Türkistan’a göç ettiler. Hudud ül- Alem anonim eserinde Tatarlar kesin olarak Tokuz-Oğuzlara bağlanırlar. Kaşgarlı Mahmud  ‘da  Türkçe konuşan  toplumlar  arasında Tatarları göstermektedir.

—–

Kimeklerin akrabası olan Kıpçaklara 8. yüzyıl ortalarına ait runik / sır yazılarda rastlanmaktadır. İslam kaynaklarında Kıpçak ismi ilk olarak İbn Hordadbih’in Türk  Toplumlar  listesinde anılmaktadır.

Sergey Grigoryeviç Klyaştornıy,’ye göre (1928-2014 Türkolog ):

8. yüzyıla ait Kıpçakların eski tarihi Çin kaynaklarında geçen Sir (veya Se) toplum  adı ile bağlantılıdır. 6. yüzyılın ortalarında Si (Sir) toplumu  komşularını kendine  boyun eğdirmişlerdir. Hakim boylar diğerlerini kullanarak yeni birlik kurmuştu. 4. yüzyıldan 6. yüzyıla kadarki Çin tarih namesinde onlar “Seyanto ‘’ adı ile ünlü  idiler. 6. yüzyılın ortalarında Syanto Türk Kağan’ının siyasi hakimiyeti altında idi. Onların önemli bir kısmı Hangay’da yaşamakta olup diğer kısmı ise Doğu Tyan- Şan (Tanrı Dağları) bölgesine yerleşmişti. 7. yüzyılın başlarında Syanto Kuzey Moğolistan’da On Tele toplum  birliğine hüküm etmekte idi.

630 yılında bu birlikten ayrılan Syanto Ötüken’in merkezinde kendi Sir devletini kurmuştur. Onun sınırları Altay ile Hingan, Gobi ile Kerulenle çevrilmişti. Syanto Kağan’ı kuzeyde Yenisey Kırgızlarını hakimiyeti altına almıştır.

648 yılında Tokuz-Oğuzlar Syanto’ya büyük bir darbe vurmuşlar, böylece Sir devleti yıkılmıştır. Fakat çok geçmeden Sir’ler Kök / Göktürklerle birleşerek Merkezi Asya’da en büyük  güç haline gelmişlerdir.

691 yılında onlar Kök / Göktürklerle beraber Tokuz- Oğuzların birliğini yöneten Uygurları yenerek Ötüken bozkırını ele geçirmiştir. Türkler Sirlerle beraber 742 yılı, Merkezi Asya ve batı Moğolistandaki devletleri yıkılıncaya kadar 50 yıl Tokuz-Oğuzları yönetmiştir. 8. yüzyıldan itibaren / başlayarak Eski Türk abidelerinde / anıtlarında ve İslam kaynaklarında Kıpçak ismine rastlanmaya başlıyor.

—-

Bayandur ismi ilk olarak Gerdizi’de Kimek toplumu  olarak anılmaktadır. Daha sonra Kaşgarlı Mahmud  ile Reşidüddin bunları Oğuz toplumlarıyla  beraber göstermektedir. Bilindiği gibi Bayandurların bir kısmı Kimeklere diğerleri Oğuz toplumundaydı. Altıncı ve yedinci  toplumlar Lanikaz (V. Minorski bunlara Nilkaz der) ve Aclardır.

840 yılında Uygur Kağan’lığının Yenisey Kırgızları tarafından yıkılması nedeni ile Kimek Birliğinin  toplumsal  yapısının bir hayli değişikliğe uğradığını görüyoruz. Göründüğü gibi bu dönemde Eymürlerin ve Bayandurlar Kimek  toplumlar birliği içinde  ama Sır Derya Oğuzları arasında da görülmekte idiler. Tatarların Kimeklere katılmaları da bu zaman zarfında gerçekleşmiştir.

Kimek  devletinin oluşması sırasında Kimek toplumunun  içeriği değişikliğe uğramıştır. Hudud ül- Alem ile İdrisi’ye göre :

Kimek devletinin esasını 12 toplumdan oluşturmaktadır. Bu toplumdan bazı gruplar 11- 12. yüzyıllarda Kıpçak / Kuman  toplum  birliğine katılmıştır.

————————————-

Kimek, Kıpçak / Kumanların

Yerleşim  Alanları

————————————-

8. yüzyılın ortalarına kadar Kimek, Kıpçak /Kumanlar Altay bozkırları, Altay dağları ve İrtiş bölgesinde otururlardı. Kimeklerin güneyde İrtiş’le güney Altay ve Tarbagatay bölgelerinde yaşayan Karluklarla, doğuda ise Kırgızlarla komşu idiler.

8.yüzyılın ikinci yarısından itibaren / başlayarak Kimekler güney doğrultusunda  ilerleyerek Karluk topraklarında yayılmaya başlamıştır.

9. yüzyılın başlarında bazı Kimek grupları güney-doğu Yedisu bölgesine geçerek Tokuz- Oğuzlarla komşu olmuşlardır. Onlar arasındaki sınır bölgesini Cungar sıradağları oluşturmakta idi. Cungar sıradağlarının güneyinde ise Tokuz- Oğuzların devleti bulunuyordu.

8. yüzyılın ikinci yarısında Kimeklerin güneye doğru kayması ile Kıpçakların İrtiş’ten batıya yönelen göçü gerçekleşmiştir. İdrisi’nin eseri ve diğer bazı malzemeden Kıpçak / Kuman  gruplarının İrtiş ile Tobul nehirleri arasındaki bölgede yaşamakta olduğu sonucuna varılabilir.

8 – 9. yüzyıllarda Kıpçakların batı sınırı Peçeneklerin kuzey cephesine kadar uzanırdı. Bilindiği gibi Peçenekler 8 – 9. yüzyıllın ilk yarısında Aral havzası ve Sır Derya bozkırlarında yaşamakta idiler.

Buna göre Yayık’ın güney doğu kısmı ile Aral bozkırının kuzey bölgesi Kıpçaklarla Peçenekler arasındaki tabii / doğal  bir sınırı oluşturmaktadır. 9. yüzyılın başlarında Kimek  toplumu  Sır Derya’nın orta sahasına gelmiştir. 9. yüzyıllın ortalarında Peçenekler Oğuz, Kimek ve Kıpçak birliği tarafından yenilmiştir. Bunun sonucunda Oğuzlar Peçeneklerin Sır Derya’dan Aral bölgesine kadarki topraklarını eline geçirmiştir. Peçenek birliğine katılan toplumlar bu olaylar sonrası Yayık ve İtil arasındaki meralara yerleşmiştir. Fakat 9. yüzyılın sonunda Oğuzlar Hazarlarla beraber Peçenekleri yenerek, bu sefer Yayık ile İtil arasındaki topraklarını ele geçirmiştir.

Peçeneklerin büyük bir kısmı güney doğu Avrupa’ya göç etmek zorunda kalırken, diğer kısmı da Oğuz, Kimek-Kıpçak birliğine  katılmışlardır.

İdrisi’nin vermekte olduğu Kıpçak / Kumanların yerleşimi hakkındaki bilgileri bu döneme (9. yüzyıllın sonu 10. yüzyılın başı) aittir. İdrisi’nin haritasında Surat ül-ard’da Hazar / bahar ül-Hazar  ve Aral’ın / Buhayrat ül-Havarizm denizinden kuzeyine doğru Askasiya dağları yer almaktadır. Onlar meridyen yönünü ile kuzeyden güneye, birazcık doğu istikameti doğrultusunda yerleştirilmektedir. Bu dağlardan birkaç nehirler akmakta idi. Bunların arasında topografik bölgelerin incelenmesi bakımından önem taşıyan İtil’de Hazar denizine dökülüyordu.

Canlandırılış  şekline bakılırsa bu dağın Askasiya / Ural dağı olabileceği ortaya çıkar. Arap coğrafyacıları İbn Said ile Ebu’l-Fida Askasiya dağının ön kısmında güneye doğru Kumanların yaşadıklarına işaret ederler. Haritada Askasiya’nın doğusunda Tağur dağlarına yer verilmektedir. Bu bölgede Kıpçak / Kumanların baş şehri Kumaniye ve Kuman hükümdarı bulunmakta idi.

Togura, günümüzdeki Mugacar dağları olmalıdır. Ortaçağ kaynaklarında geçen bilgilere dayanarak Mugacar havzasında Kumanların kalabalık olduğunu söyleyebiliriz. Aynı kaynaklardan Kumanların kuzey Aral bozkırları ile güney Ural dağları arasındaki geniş bölgede yaşadığını öğreniyoruz.

Kıpçak / Kumanların güneyinde (İdrisi’ye göre) Oğuzlar ve Kimekler, batısında Peçenekler, kuzey-batısında Bulgarlar, kuzey-doğusunda da Kıpçaklar bulunmakta idiler. Metin ve katalog incelemeleri Ortaçağ müelliflerinin Kumanlar hakkında vermekte olduğu bilgilerin 9 – 10 . yüzyıllara ait olduğunu ortaya koymaktadır. Kıpçak / Kumanlar, Kimek Boy  birliğinin batı cephesini oluşturmakta idi.

10. yüzyılın başlarında Kimekler, Kıpçaklar ve Oğuzlarla beraber Yayık bölgesinde, Aral ve Hazar denizi civarında göç ediyorlardı. Bu toplumların  yaşadıkları bölge ortaçağ Arap coğrafyacılarının haritalarında da belirtilmiştir. Örnek olarak : İstahri’nin Dünya haritasında Kimekler Aral denizinin kuzey ve kuzey batı bölgelerinde yer almaktadır.

Yayık’ın güney sınırı içerisinde Kimekler Başkurt toplumuyla sınırdır. Arap seyyahı İbn Fadlan (X.yy.) Başkurtların bu bölgede yaşadıkları ve onların Bagnad nehri (eski adı Yavındı olmalı) civarında da bulunduğu hakkında bilgi vermektedir. Kıpçaklarla Başkurtlar arasındaki sıkı temas zamanla iki toplum arasındaki kültür ve dil yakınlığını doğurmuştur. Efsane / söylenti ve hikayelere bakılırsa batı Başkurt  toplumu  Moğol istilasından çok önce Kıpçaklardan ayrılmış ve Aral bölgesine yerleşmiştir.

Kimek ve Oğuz  toplumlarının  kışlak ve yaylaları tarihçi Mesudi’nin (896 / 956 . tarih, coğrafya , gezgin ) işaret ettiğine göre Embia ve Yayık nehri arasındaki bölgede idi. Kimek gruplarının Embia ve Yayık bölgesine göç etmesi hakkında Mesudi bilgi vermektedir. Hazar denizine dökülen Ak ve Kara İrtiş hakkında Mesudi:

“Bu iki nehir kenarları arası on günlük yoldur. Bu bölgede Kimek ve Kıpçakların konar – göçer toplumları yaşamaktadır” der.

Bu nehirler Yayık ve Emba olmalıdır. Bu güne dek Ak ve Kara İrtiş isimlerinin ortaya çıkışı  yeterli  şekilde cevaplanmamıştır. Bu iki nehrin esas İrtiş’ten uzakta olmaları da soruya gizemlik katmaktadır. Bize göre yukarıdaki bilgiler erken ortaçağa ait coğrafi bilginin toplumların hafızasında muhafaza / belleğinde korunması  hakkındaki önemli kuralları açıklıyor. Bu yüzden toplumun hatırında vatanı simgeleyen kutsal yerler kalırdı. Başka yere göç eden topluluklar, kutsal saydıkları dağ, nehir, göl isimlerini beraberlerinde götürürdü. Bu konuda Gerdizi’nin dediklerini hatırlayalım ;

“İrtiş nehri Kimeklerin tanrısıdır / onlar için kutsaldır. ”

Kimekler Yayık ile Emba’ya eski mekanlarındaki İrtiş dolayı Ak ve Kara İrtiş ismini vermiş olmalıdırlar.

Kimeklerin Yayık’a doğru göç ettiklerini Hudud ül-Alam’ın anonim yazarı da  doğrulamaktadır. Bu kaynağa göre Artuş nehri Kimeklerle Oğuzların yurdundan geçmektedir. Artuş Minorski’nin fikrine göre Yayık nehridir. 10. yüzyıl anonim eserlerinden Müslüman dünyasından uzak bölgelerin yer-su adlarının anlaşılmaz ve hatalı olarak yazıldığı görülmektedir. Kimeklerle Kıpçaklarla Oğuzlar arasındaki sıkı bağ ve etnokültürel ilişkiler, etnik ve sosyal oluşmalarda, maddi ve manevi hayata kendi damgasını vurmuştur. Fars kökenli kaynakların bilgilerine göre, bazı Kimek grupları gelenekleri bakımından Oğuzlara benziyorlardı.

Anonim Arap coğrafyacısının yaptığı Yuvarlak Dünya haritasına dayanarak, Kimeklerin batı hudutları hakkında kesin fikir / düşünce sahibi olabiliriz:

Bu bölge Hazar denizi bozkırının kuzey-doğu kısmı, Yayık ve Emba nehirleri, Aral denizinin kuzeyinden güney Yayık’a kadarki bölgeyi kapsamaktadır. Harita Kimeklerin  10. yüzyılda yaşadığı bölgeyi gösteriyor. Bu döneme ait önemli bilgiler Hudud ül- Alam’ın Kimekler hakkındaki kısmında bulunmaktadır. Burada Kimeklerin üçlü-bölgesel birliğinden bahsedilmektedir.

1 – Birincisi, “Andak al-hifçak”-batıda Kimek topraklarına komşu bazı Kıpçak gruplarının yerleştiği bölgedir. Bu Kıpçak grupları gelenekleri açısından Oğuzlara benziyorlardı. Andak al-hifçak bölgesi herhalde Merkezi Kazakistan’ın kuzey-batı ve batı kısmını, Aral bozkırı civarını ve Oğuz kavimleri ile en yakın sınır bölgesini oluşturan toprakları kapsamaktadır. Kıpçaklarla Oğuzlar arasında yüzyıllar boyunca oluşan sıkı münasebet onların dili, kültürü ve yaşam tarzına damgasını vurmuştur. Kaşgarlı Mahmud  dediğine göre Kıpçak dili lehçesi Oğuz lehçesindeki aynı ses özelliklerine sahiptir. Kıpçaklarla Oğuzlar arasındaki etnik kültürel ilişkiler eski Kazak hikayesine de konu olmuştur.

2 – Kimeklerin diğer bölgesi “İagsun-iasu” İtil ve Yayık nehirleri arasındaki yerleşik bölgedir. Buranın hava durumu başka yerlere nazaran daha yumuşak ve iyidir. Batıya doğru hareketlerinde Kimek  toplumları  yeni topraklara kendilerinin taptıkları yer su adlarını da götürmüştür.

3 – Kırkırhan-Kimeklerin üçüncü bölgesi ve bu bölgede yaşayanların örf adetleri biraz da Kırgızlarınkine benzemektedir.

Bu tarihçi ve coğrafyacıların bu gibi akıla yatkın incelemeleri ve diğer yazılı kaynakların vermekte olduğu bilgiler Kırkırhan bölgesinin Tarbağatay’dan Kalbin sıradağları ve Cengiz sıradağlarına kadarki toprakları içine aldığını  göstermektedir.

Kimek  toplumunun  bazı grupları Hazar’ın kıyılarına kadar ulaşmıştır. Hemen-hemen her bir şehrin, nehrin veya çölün bu tarihi süreç içerisinde birkaç ismi vardır. Bu isimler genel topoğrafik kurallar esasında oluşmakta idi. Deniz adı onun yakınlarında oluşan ülke adıyla, onun civarındaki şehirler ona dökülen nehir adıyla ve nehirlerde onun kenarında, sahilinde yaşayan halk adıyla anılırdı. Kimeklerin Hazar denizi bölgesine girmeleri ile Hazar denizinin kısa bir süre için olsa da Kimek denizi olarak anıldığı Şahnameden anlaşılmaktadır.

—–

10. yüzyılın ikinci yarısında Kimek ve Kıpçak  toplumlarının  bazı grupları Müslüman bölgesi Türkistan’a yakın sınır bölgelerine gelmiştir. Savran şehri Makdisi’nin (945 / 991 Coğrafyacı ) dediklerine göre ;

Kimek ve Oğuzların sınır kalesi idi. Yazar aynı zaman da daha büyük şehir olan Şaglcan’ı Kimeklere karşı savunma kalesi olarak göstermektedir. Bu şehir Türkistan’dan kuzeye 26 km. uzaklıkta bulunmaktadır. Güney’de Balkaş gölü Kimeklerle Karluklar arasındaki Yedisu bölgesindeki doğal sınırı oluşturmakta idi.

——————————

Kimeklerin  Ekonomik  

Hayatı

——————————

Hayvancılık: Kimeklerin iktisadi  / ekonomik hayatının esasını hayvancılık oluşturmaktadır. Konar – göçerler  mevsimlere göre devamlı olarak otlak yerlerini değiştirmektedir. Göç yolu yerin özelliklerine göre nehir kenarlarından, dağ geçitleri, zengin otlak ve suyu bol yerlerden seçilirdi. Otlakların seçilmesi o bölgenin mevsime göre otlu olup olmamasına bağlıdır. Düzenli göç istikametleri / yönleri  önemli siyasi veya ekonomik durumlar engel olmadıkça değiştirilmiyordu.

Bazı Kimek gruplarının kışlığı Yayık ve Emba nehirleri arasındaki bölgede, yaylası ise İrtiş havzasında geçerdi. Ortaçağ müellifleri Kimeklerin koyun, at, inek, öküz ve deve yetiştirdiklerini yazmaktadır.

Onların hayvancılığında koyun yetiştirmek büyük önem taşımaktadır. Koyun yağı güncel mutfak hayatında sıvı yağ yerine kullanılmaktadır.

Hayvancılıkta önemli yeri olan diğer hayvan attır.

Atların süratlı oluşu ve dayanıklılığı sayesinde uzakta bulunan otlakları keşfedebiliyorlardı. Atlar savaşta ve avcılıkta da kullanılmakta idi.

El  Cahiz’in ( 776 / 868 . Bilim adamı ) dediği gibi ;

“Türkler atın sırtında, yerde yürümekten daha çok zaman geçiriyorlardı”. İbn Fadlan ile Gerdizi de 10. yüzyılda Kimeklerde kalabalık at sürülerinin bulunduğunu yazmaktadır. Türk atları yerli hava şartlarına alışık olması sayesinde yaylalarda sene sürecince kalarak bol süt ve et temin etmekte idi. Göçebe Türk toplumları  et olarak atın ve koyun etini severlerdi. Kısrak sütünden “ KIMIZ ” dedikleri içeceği hazırlarlardı.

Kimekler iki çeşit at yetiştirmekte idiler.

* Biri büyük kafalı, kilolu ve kısa boyunlu, diğeri de binilen at.

* Kafası çok büyük olmayan ve ayakları ince yapılı atlar.

Tamim İbn Bahr seyahatnamesinde ;

821 de Uygur’lara yaptığı gezide , Kimek hükümdarının ve ordusunun atları küçük tırnaklı olduklarına dikkat çekerken, herhalde (süratle koşan) tulparları kast etmiş olmalıdır.

Bazı kaynaklarda Kimeklerin inek ve öküz yetiştirdikleri hakkında da bilgi bulunmaktadır. Büyük baş hayvanların daha çok yarı göçebe kavimler tarafından yetiştirdiğini düşünmek doğru olur, ama öküzlerin  konar – göçer toplumlar  tarafından da taşıma işleri için kullanıldığını biliyoruz.

Aynı zamanda keçiler de yetiştirilmekte idi  fakat bunların Kimeklerin ekonomik hayatında pek önemli yeri yoktur. Bunların eti ve sütü yemekte kullanılıyor, yününden sıcak giysiler, keçe ve halı yapılıyordu. Hayvancılık ürünleri  iç gereksinimleri  için  ve  ziraatla / tarımla uğraşan komşulara da satılıyordu.

——————

Avcılık Sanatı

——————

Kimekler arasında var olduğunu bildiğimiz diğer bir iktisadi / ekonomik kaynak avcılıktır.

9. yüzyılda Yakubi  konar – göçer  Türklerin daha çok av etleri ile beslendiklerini yazmaktadır. Türklerin ilginç avcılık usulleri Cahiz’in eserinde bulunmaktadır. Onun ifadesine göre onlar avlanmayı severler ve hatta düşmanından kaçış sırasında bile hayvan avlarlar. Onlar at sırtında ava çıkarlar ve ceylan ile geyik takip sırasına çok dayanıklılar. Ava ayrı-ayrı çıktıkları gibi, grup halinde de çıkarlardı.

Avcılığın faydası sadece iktisadi / ekonomik  yönden değil savaş taktiklerinin öğrenilmesinde de büyük önemi vardır.

Kimekler arasında kürklü hayvanlar: Tilki, ağaç sansarı / zerdeva , kunduz, samur ve büyük yırtıcı hayvanlar, kaplan ve parsların avcılarına da rastlanırdı. İrtiş bölgesinden bulunan tunç plakede süngüsü ile kaplanı öldürmekte olan at sırtındaki bir Kimek avcısının resmi çizilmiştir. Kürk avcılığı  bu toplumları  bazen başka yerlere sürüklemeye neden olmuştur.

Bazı Kimek grupları, bunlar daha çok orta gelirli aileler, İrtiş ve diğer nehirlerde balıkçılıkla uğraşırlardı. Divan-ı Lugat it-Türk ve diğer Arapça-Kıpçakça sözlüklerde Kimek-Kıpçak balıkçılık terimleri ve balık avcılığında kullanılan aletlerin adları verilmektedir:

ARGAK  /çengel. 

AĞ / örgü ağ.

UCAAN / küçük sandal .

KEMİ /  KARAB / büyük kayık , gemi.

Kaynaklarda geçen bilgiler İrtiş bölgesinden bulunan arkeolojik buluntularla da doğrulanmaktadır. 8 – 9. yüzyıllara ait mezarlıklardan balık resmi heykel bulunmuştur.

—————————————

Yerleşik ve Yarı Konar -Göçer

Kimek Grupları

—————————————

Kimeklerin  arasında  konar – göçer  ve yarı konar – göçer  gruplar bulunmakta idi.

Türk toplumlarını  canlandıran  İdrisi:

“ Konar – göçer  insanlar toprak işliyorlar, ekiyor ve biçiyorlar.”

Kimekler’in yerleşik grupları Arap ve Fars yazarları  tarafından eserlere konu edilmiştir.

Tamim bin Bahr, Kimek Hakan’ını gördüğünü, onun konağı yakınlarında yerleşik bölgenin ve işlenmiş toprakların olduğunu yazmaktadır.

Hudud ül-Alem’in Kimekler hakkındaki kısmında :

Kimek ülkesi ile şehirlerinden, Hakan’ın yazlık konağı olan İmekiye (bazı kaynaklarda Kimekya) ve Cubin mekanı hakkında bilgi vermektedir. Konar – göçer  hayat tarzına uygun taşınabilen evlerin aksine Kimeklerde toprak damların / zeminliğin varlığı  hakkında İshak ibn ül-Huseyn ve Mervazi bilgi verir.

Kimeklerin şehir hayatı konusunda İdrisi’de kısa bir bilgi bulunmaktadır.

Kimek prensi Canah ibn Hakan al-Kimeki’nin eserini kaynak olarak alan İdrisi, Kimeklerin nehir, göl sahilleri, ulaşımı zor dağ bölgelerinde ve yer altı zenginlikleri bulunan bölgelerde kurulan 16 şehrini anlatır.

Onların büyük bir kısmı ticaret yolları yakınlarında kurulmuştur. Kimek şehirleri sıkı korunmakta idi. Kaynaklarda civarı su ile doldurulmuş hendeklerle çevirili dağ tepelerindeki kaleleri vardı. Merkezi Kazakistan’da duvarları tuğla ile yapılmış, iç kısmı çimli ot ve hasırla örülmüş evler bulunmuştur. Bu bölgede çok sayıda şehir yerleri ve sulama sistemleri bulunmuştur.

—–

Yarı  konar – göçer  ve yerleşik hayat süren Kimek grupları ziraatla / tarımla uğraşırlardı. Darı ,ziraat / tarım ürünlerinin en önemlisiydi.

Ebu Dulafa eserlerinde Kimeklerin yemeklerinde fasulye  ve arpa kullandıklarını yazmaktadır.

( Ebu  Dulafa / Dülef : Samanoğullarından en güçlü hükümdarı 2. Ahmed oğlu 2. Nasr’ın zamanında Çin’e elçilik göreviyle gönderdiği kişidir. 914 / 944 yılları arasında  Buhara’dan Çin’e kadar bir seyahat etmiş ve bu fırsatla birçok Türk boylarının bulundukları yerlerden geçmiştir.) İ.Kulaçoğlu.

İdrisi de Kimeklerin buğday, arpa ektikleri ve biçtikleri bölgelerden ve hatta yetiştirilmesi zor olan pirinç gibi bol su isteyen  hububat / tahıl çeşitlerini bile yetiştirdikleri hakkında yazmaktadır.

—–

Kimek-Kıpçak toplumlarının  kullandıkları terimler ve sözlüklere geçen kelimeler bu kültürün onların hayatında ne kadar etkili olduğunun göstergesidir. Bu kelimelerin hepsi Türkçedir.

Ekin-ekin; Bugday-buğday; Taru-darı; Arpa-arpa; Tutargan-pirinç; Mercamek/mercimek; İrdan-harman gibi.

Kimekler ziraat ürünlerini kendilerine yetecek kadar miktarda yetiştirmişlerdir. Onların ziraat ürünlerini komşularına sattığı veya takas ettikleri konusunda kaynaklarda her hangi bir bilgi yoktur / var . yukarıda yazdım . Gördüğümüz gibi Kimeklerde değişik iktisadi / ekonomik , kültürel yaşam şekilleri vardı. Onların arasında  konar – göçer  veya yarı konar – göçer  hayvancılıkla, yerleşik gruplarda ziraat / tarım veya balıkçılık, avcılıkla uğraşan gruplar nardı.

Kimek şehirleri Kazakistan ve Orta Asya’daki Türk yurtlarının iktisadi / ekonomik – kültürel sentezi / yapımı – bireşimi  esasında ekonomik ve siyasi merkez olarak kuruldular ve yükseldiler.

——————

Ev Ekonomisi

——————

Kimekler ev işlerinde daha çok hayvan ürünleri ve ham maddelerinin işlenmesi ile ilgilenirlerdi. Deriden çeşitli ayakkabılar, bulaşık eşyaları, ok kılıfları, yaylar, eyer, çuvallar yapardı. Keçelerle elbiseler ve evlerini örten kilemler yaparlardı. Yakubi ;  

Türklerin keçe yapmakta usta halk olduğunu ve bu yüzden giysilerinin de keçeden yapıldığını belirtmektedir. Giysiler için yabani hayvanların derileri ve kürkleri de kullanılırdı. Sıradan insanlar çoğunlukta kendi silahlarını ve ev eşyalarını kendileri yapardı.

Bu konuda Cahiz’ın verdikleri bilgiler dikkate değerdir:

“Türkler tüm sanat işlerini başkalardan yardım ve akıl sormadan kendileri yaparlar. Türkler  silah, ok, eyer, ok kılıfların vs. yaparlar.

—–

Günlük işlerinde ağaçtan yapılan eşyalar da yaygındır. Eyer, ev eşyaları, sandal ve keçe evin ağaç kısımları ve hatta kayaklar da yapılırdı.

Kimeklere ait bölgelerde çömlek ocakları bulunmuştur.

Bununla beraber bu bölgelerde demir, gümüş, altın, bakır ve değerli taşlar da üretiliyordu.

İdrisi ;

Kimeklerin ,Demirden  çok güzel eşyalar yaptıklarını yazmaktadır. Altın ile gümüşten süs eşyaları yapılırdı.

Kimek Hakan’ının altın işlemeli elbiseler ve altın taç giydiğini yazmaktadır.

Altın üretimi ve işlemini anlatan yazar,

“Kimeklerin  geleneklerine göre altını su ile yıkarlar sonra altın tanelerin civa ile karıştırarak onu inek gübresinde  eritirdi. Böylece altın elde edilirdi” der.

Kimeklerde zanaatın olduğu arkeoloji buluntularla da doğrulanmaktadır. Kimeklere ait surlarda ve yerleşim yerlerinde  yapılan kazı sonucunda demir eşyalar, altın, gümüş ve tunçtan yapılmış süs eşyaları, deri kalıntıları, ağaç bulaşıklar, silahlar ve değişik çömlek eşyaları bulunmuştur. Bu eşyaların çoğunun yerli zanaat hanelerde / evlerde yapılmış olması dikkate değerdir.

Zanaat / sanat  ustalarının yavaş çoğalması ev işleri ile sanatın iktisadi / ekonomik hayatın belli bir ölçüde önemli kısmı oluştursa bile henüz zanaatın tek başına iktisadi / ekonomik hayat türü olarak gelişmediğini göstermektedir.

Prof. Dr. Bolat KUMEKOV

Kıpçak Araştırmaları Merkezi Başkanı / Kazakistan

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 2 Sayfa: 767-775 ( 3.anlatı)

https://www.turkcebilgi.com/kimekler ( 1.anlatı)

https://www.tukav.org.tr/haber/kimekler.html.html

Tukav : Türk kültürü araştırma vakfı.

Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk Boyları, 2. Baskı (tıpkıbasım), sf: 86-87,

Türk Tarih Kurumu Yayınları-2013, Prof. Dr. Ahmet Taşağıl ( 2.anlatı)

Resim : Altaylı.net.

————

Kimek  Türk  toplumu  konusunu bir araya getirmeye çalıştım .

Tarih sahnesinde 4 asır kalmışlar.

Sadeleştirmeleri yaptım.

Emeği geçenlere milletim adına teşekkürlerimi sunuyorum .

İdris Kulaçoğlu. 15.5.2021 çalışma odam.

Reklam